Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2012 Karşılaması

Gelen gideni aratmasın. İyilik kötülükten, güzellik çirkinlikten daha çok artsın! Her şey gönlünüzce olsun ama gönüller bir olsun! (31.12.2011)

“Melih Anık Fenomeni”, Şule Ateş, Özge Kırış

“cgsg” (Çağdaş Görüşlü Sanatçılar Girişimi ?) isimli bir yahoo gurubu varmış, ben tesadüfen öğrendim. Bu gurupta yukarıdaki başlıkla bir tartışma açılmış. Aşağıdaki mesajlar atılmış: “Melih Anık fenomeni       Message List Reply                    Message #2794 of 3950 < Prev | Next > Re: [cgsg] Melih Anık fenomeni Melih Anık benim çok yeni aşina olduğum bir isim. Geçtiğimiz aylarda Bakhalar ile ilgili yazdığı eleştiri dolayısıyla dikkatimi çekti ve geriye dönük eleştiri yazılarını okudum. Ben her iki düşüncenin ortasında bir yerdeyim. Bence de her isteyen düşüncesini ifade edebilmeli ve bunu kısıtlandırmak doğru bir tutum gibi gelmiyor bana. Örneğin bazı yazılar dolanıyor internette (yine Bakhalar'la ilgili) sakın gitmeyin, hiç bu kadar kötü oyun görmedim, iğrençti, rezildi gibi... Bunu bir eleştiri olarak ciddiye almak -en azından benim için- mümkün değil, ancak internet gibi bir kullanım alanında isteyen istediği yazıyı yazabiliyor, bunu kısıtlamaya çalışmak youtube'

Ne Seyredeceğinizi Bilmeden Bir Gösteriye Gider misiniz?

Bir yer var hayâl edin, bir salon, yüksek tavanlı. Yuvarlak, kare, elips her neyse. Çok iyi dekore edilmiş, ışıklandırılmış. Salonun kendisi sanat eseri.  Masanızda konuşsanız bile gürültü olmuyor salonda, akustiği o kadar iyi. En çok iki kişilik masalar var üstlerinde abajurlar, gecenin ruhuna göre sıralanmış. Bir köşede bir piano var. Bu salonda mikrofon, hoparlör yok her şey akustik.  Salona girmeden tüm ağırlıklarınızı vestiyere bırakıyorsunuz. Salona girer girmez hafiften  bir ses duyuyorsunuz, bir enstrüman sesi ya da bir insan sesi. Fısıltı gibi bir müzik ya da mırıl mırıl bir şiir. Masanıza oturunca yanınıza gelen garsona içkinizi sipariş ediyorsunuz. Gece neye gebe bilmiyorsunuz, belki hiçbir şey de doğmayabilir, içkinizi içer, eşinizle konuşur gidersiniz; belki de  beklenmedik bir anda bir ışık düşer bir köşeye, bir soprano, bir tenor bir operadan bir arya seslendirir, ya da şahane bir sesten  jazz, türkü, şarkı dinlersiniz; biri bir oyundan bir tirat okur; iki kişi bir sahn

Sıcağı Sıcağına : "Tiyatro Ucuzlatma Fırsatları" (Nedim Saban)

“Tiyatromuzda Bunların Sahibi Kim?” başlıklı yazımın yayımlandığı ( http://melihanik.blogspot.com/2011/11/tiyatromuzda-bunlarn-sahibi-kim.html  )  hafta sonu Nedim Saban Birgün’deki köşesinde “Tiyatro Ucuzlatma Fırsatları” başlıklı bir yazı yazdı. Ben listemde bu konudan doğrudan söz etmemiştim   ama benim de uzun süredir aklımdan geçen bir öneriydi. Son USA seyahatimde New York’daki tiyatro bilet satışı kulübelerini ve önlerindeki kuyrukları ve de tiyatro bileti için yapılan renkli promosyonları görünce bizimkiler neden yapmaz diye geçirmiştim içimden. Eminim Nedim Saban benden daha da iyi bilir bu mekanizmayı.   Nedim Saban “Ben, aynen Londra, New York, Paris’te olduğu gibi, oyun günü boş yerlerini indirimli olarak satan ve tüm tiyatrolara hizmet eden bir gişeden söz ediyorum. O gün yeriniz yoksa, gişeye tiyatro olarak bilet tedarik etmezsiniz ama sıraya girmiş olan bir kişiyi başka bir oyun izlemeye teşvik edersiniz….  İrili ufaklı tüm özel tiyatrolara hizmet eden gişe düşüncemi De

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Haldun Taner 1977 yılında yazdığı “İmaj Üzerine “başlıklı yazıda şunları söyler: “Keşanlı Ali’ye Sineklidağ halkı destansal bir kişilik giydirmişti. O da işine gelen bu destansı kişiliğe takılıp başa geçiyor, tabansız bir adam olmasına karşın destanı yalan komamak için Manyak Cafer’in meydan okuyuşuna karşı silahsız çıkıp destanı gerçekleştiriyordu. Lütfen Dokunmayın’da tarihin resmi görüşüne göre Prut’ta yurduna ihanet ettiği damgası yiyen Baltacı Mehmet Paşa’nın eylemi üç ayrı ve birbirine çelişkili yorum seçeneği içinde inceleniyor ve bu tartışma şu cümle ile noktalanıyordu: -Baltacı şimdi mezarından çıkıp gelse de bizim ona yakıştırdığımız kişilikleri dinleseydi kahkahalarla gülerdi. Çünkü o tam olarak bunların hiç biri değildi. Ama işin tuhafı kendinin sandığı Baltacı da değildi. Gerçek Baltacı’yı hiç birimiz bilemeyeceğiz.” (“Çok Güzelsin Gitme Dur” sayfa 43 “İmaj Üzerine” isimli yazı (1977)Bilgi Yayınları) Keşanlı Ali, Haldun Taner’e göre “tabansız, korkak” biridir. “İşine geld

Ah “Globalizasyon” Vah “Küreselleşme”!

Eskiden iki Avrupalı sonucu bizi de ilgilendiren bir maç oynasa, maç, oynayan iki Avrupalı’dan ihtiyacı olanın lehine(tabii ki bizim aleyhimize) sonuçlanır diye inanmıştık.(Genellikle de öyle olurdu).   Almanya- Belçika maçı öncesi aralarındaki güç farkına rağmen Belçika’nın hem de Almanya’da bir sürpriz yapıp maçı “alacağını” kuşkuyla aklına getirenler muhakkak olmuştur. Ama öyle olmadı. Almanya maçın ilk yarısında Belçika’yı yeneceğini açıkça gösterdi. Türk kökenli Mesut gollerden birini attı diğer ikisinin de pasını verdi. Almanya’nın nüfusu 80 milyon civarında. Almanya’da 3,5 milyon Türk olduğu söyleniyor. Geleceğin A milli takımını oluşturacak Alman Ümit Futbol Takımı’nda Türk kökenli oyuncu sayısı dokuz.  Alman Milli Takımı’nın oyuncularının Bundes Liga’da oynadıkları takımların seyircileri, komşuları arasında Türkler var, o takımların kombinesini alıyor, taraftarı oluyor. Bu nedenle Alman Milli Takımı sadece Alman kökenlilere ait değil, sınırları içinde yaşayan etnik köken

Sıcağı Sıcağına-Deniz Kavukçuoğlu’nun Can Baba Yazısı

Yazılarını kaçırmadan okuduğum yazarlardan biri olan Deniz Kavukçuoğlu, 12 Ekim 2011 tarihli  Cumhuriyet’teki Pano köşesinde “Can Baba ve ‘Mezarlık Köpekleri’ “ başlıklı bir yazı yazmış. Bana bu yazıyı yazdıran, yazısının tiyatrodan bahsediyor olması. Takip ettiğim kadarıyla Kavukçuoğlu’nun köşesinde okuduğum ilk tiyatro yazısı. (Bu parantezi, daha önce varsa gözümden kaçmış tiyatro yazıları için açtım) Uzmanlığı olmadığı halde her konuya “dalan” "hıncal", “şanslı hergele”,  “çatlatan" yazar ve benzerlerinin  ne yaptığına ciddiyetle bakmıyorum ama Kavukçuoğlu’nun yazısını anlamaya çalışma boşa gitmeyecek bir çaba gibi geldi bana. Siyasi yazılar yazan bir yazar    neden tiyatroya ayırır köşesini?

Sıcağı Sıcağına: Fırat Güllü’nün III. Richard’ı , Benim “Yaşasın Tiyatrom”!

Fırat Güllü, Mimesis’te “III. Richard : Yaşasın Türlerin Kardeşliği!” başlığı ile tam kesilip saklanacak bir yazı yazmış. Yazı, tiyatro okullarında üstünde birkaç derslik inceleme konusu olabilir, ‘seçmeli ders’e bile aday olur. Bu yazıyı Kevin Spacey ile öğle yemeği yiyip çevresine “çatlayanlar” var mı diye bakan Fatih Altaylı ve ekürisi “şanslı hergele” Ertuğrul Özkök okuyacak değil ya! Sadece Özkök’ü okuyup “onun  gibi şanslı bir hergeleye bulaşan mutluluktan pay almak isteyenleri” ayrı tutuyor;  onları “bulaşan virüsün” riski ile baş başa bırakıyorum. Laf aramızda tiyatro camiasından da Ertuğrul ile Fatih’in yazılarını okuyanlar Fırat’ın yazısını okuyacaklardan fazla olacaktır.. Belki de Fırat Güllü’nün ifadesiyle” elinde avucunda ne varsa sefahat âlemlerine yatırmış, sonunda sefil bir duruma düşmüş eski bir boks şampiyonu konumuna düşmüş gibi görünmekte –ki Türkiye gibi ülkelerde artık tiyatronun bir tür olarak bittiği bile söylenir hale gelen”  tiyatronun durumunun nedenlerinden

Sıcağı Sıcağına : Kevin Spacey ile Liselilere Atölye

Okuduğum yazılardan ilgimi çeken cümle, paragraf vb üzerine sıcak sıcak düşüncelerimi paylaşayım diye düşündüm. Yapabilirsem başka yazılar için de yapmaya çalışacağım. Bu tür yazılar “üstünde uyunmayacağı” için hatalı olması olanaklı, şimdiden affola! Ayşan Sönmez “Kevin Spacey Foundation’dan Liseli Tiyatroculara Atölye” başlıklı bir yazı yazmış,eline sağlık. Orada olamayanlar için mükemmel bir paylaşım.

Keşanlı Ali Destanı-Yanıta Yanıtın Yanıtı(YYY)-Ömer F.Kurhan

“Keşanlı Ali Destanı- Ömer F.Kurhan’ın Yorumu Üzerine”  başlıklı yazıma,  Ömer F.Kurhan,  “Keşanlı Ali Destanı”nda Oto Sansür Olgusu ve Melih Anık’ın Bir Yanıtına Yanıt” başlığı ile yanıt vermiş. (Mimesis - 6 Ekim 2011) Benim “yanıtın yanıtına” yanıtım aşağıda: Haldun Taner Tiyatrosu üzerine kitap yazmış olan Prof.Dr. Ayşegül Yüksel , Keşanli Ali Destanı oyunu kariyerlerinde önemli köşe taşları olan sanatçıların sessizliği sürerken  benim bu konuda yorumlar yapmamı, yazılar yazmamı doğrusu tuhaf bulmaya başladım. Bir ikinci tuhaflık da konu senle bana (yani iki büo’luya) kaldı, Kaya bile ortalarda yok.

Keşanlı Ali Destanı- Ömer F.Kurhan'ın Yorumu Üzerine

Ömer F. Kurhan, Mimesis’de yayımlanan “Yazarlığın Ağırlığı, Eleştirmenin Hafifliği”  başlıklı yazıma  2 Ekim 2011 tarihinde bir yorum yazmış: “Melih Anık’ın bu kapsamlı değerlendirmesinde, Haldun Taner’in eseri adına, neredeyse bir dokunulmazlık talebi var gibi geldi bana. Bu mümkün değil. Bir dönem örneğin Nazım Hikmet’in şiirlerinde kadına bakış açısı sorgulanmıştı. Ya da ünlü Kuvay-ı Milliye Destanı’nın dar milliyetçi bir bakış açısıyla şekillendiği eleştirileri yapıldı. Gerçekten de Nazım Hikmet’in Kürtler bakış açısının bazı Kürt aydınlarıyla (Kamuran Bedirhan)yazışmalarında farklı, bazı sanat eserlerinde farklı biçimler alabildiğini biliyoruz. Bu tip eleştirel yaklaşımlar sanatçının eserinin sanatsal prestijinden ziyade o sanat eserinin şekillenemesini etkileyen bakış açısını sorgular. Kestirmeden bir öğretiyi doğrulama ya da yanlışlama derdindeki “eleştiriyi” kast etmiyorum tabii ki. Bu anlamda Moliere’in ya da Shakespeare’in eserlerinde Kral’a atfedilen rol de kritiktir örneği

Yazarlığın Ağırlığı , Eleştirmenin Hafifliği- Keşanlı Ali Destanı

Aniden zihninde bir şimşek çaktı. Önceki yıl onu çok etkilemiş olan bir olayı hatırladı. Komşusu Bibilov,  metresi  Anna ile yaşıyordu ama çocuklarının Alman dadısına duyduğu ilgiden dolayı Anna’ya kötü davranıyordu. Bibilov’un sarışın Fraulein’la evleneceğini öğrenen Anna evden kaçmış ve kendini bir yük treninin altına atmış, ölmeden önce Bibilov’a bir mektup bırakmıştı “Siz benim katilimsiniz.. Mutlu olunuz, şayet katiller mutlu olabiliyorsa” Yazar bunu bir kitapta kullanmayı düşünmemişti ama otopside gördüğü Anna’nın cesedinin hayâli gözlerinin önünden bir türlü gitmemişti.

Sinemanın Çehov’u : Bir Zamanlar Anadolu’da Nuri Bilge Ceylan

64. Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan Bir Zamanlar Anadolu’da filmi Türkiye’de vizyona girdi. Bir tiyatro oyunu gibi seyrettiğim filmin uyandırdığı düşüncelerimi paylaşmak geldi içimden. Nuri Bilge Ceylan’ın sineması ilk filmden bu yana bana her zaman Çehov tadı vermiştir. “Bir Zamanlar Anadolu’da”da, bu tadın bilinçli bir tercih olarak ortaya koyulmuş olduğunu sonda(“end credits”)  “Çehov’dan alıntılar”ı görünce anladım ve  filmin yaratıcısı ile aynı düşüncede buluşmanın keyfini yaşadım. Yıllardır Çehov’u okumuş, tiyatroda Çehov oyunları seyretmiş bir Çehov tutkunu biri olarak doğrusu kafamdakine bu kadar  uygun Çehov’u, tiyatrocu yerine bir sinemacının ortaya koymasına üzülmedim desem yerindedir ama aldığım zevk ile buna aldırmadım. Bu üslûp, güldürmek için zorlamamış, olaylar ve kişilerin halleri ile dudaklarınıza kondurulan acı ama şefkatli bir gülümseme olarak çıktı karşıma. İnsanı anlama ve anlatma gayretinin bir sonucu ve acının içindeki komedi idi, hem tam

Oyuncu ve Rol

Oyunun metni elini ateş gibi yakıyor sanki kor kömür taşıyor avuçlarında. Kor kömür , kalbine değince bitecek bu ızdırap. Oyuncu ilk kez bu oyunla sahneye çıkacak, ilk kez tanışacak Rol ile. Sıradan bir karşılaşma değil. Hiç bir rol bitmiş  değildir daha önce oynanmış olsa bile. Oyuncu, Rol’ü giydirecek, seslendirecek, kendinde onu var edecek. Biliyor ki Rol onu, o, Rol’ü değiştirecek. Metni özenle karıştırıyor. Sanki hızla çevirse sayfaları Rol kaçıp gidecek. Rol, kelimeler, cümleler arasına saklanmış. Kim bu karakter? Gözlerini kapayıp hayal etmeye çalışıyor. Nasıl biri? Kime benziyor? Rol’ü öğrendiği andan itibaren karşısına çıkan herkese “o” diye bakıyor Oyuncu. Bir ses, bir ton, bir mimik, bir jest arıyor. İstiyor ki  kendinden öncekilerden hiçbirine benzemesin. Onunla anılsın Rol bundan böyle. Önce o hatırlansın Rol akla gelince. Sokakta, parkta, tramvayda, otobüste, uçakta yalnız değil, uykusunda bile Rol yanıbaşında. Onu dürtüyor arada bir :  “İşte bu benim” . Aceleyle düşüyor

Türkiye Futbol Federasyonu'na AÇIK MEKTUP

Sayın Mehmet Ali Aydınlar, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı  İstinye Mahallesi Darüşşafaka Caddesi No: 45 Kat: 2-3  İstinye / İstanbul Faks: 0-212- 323 49 50(Toplam 2 sayfa) Sayın Aydınlar,                                                                                          22 Eylül 2011 19 Eylül 2011 tarihinde seyircisiz oynanma cezası verilen maçların kadın ve çocuklar tarafından  izlenmesi  ile ilgili  yayımladığınız genelge ve 21 Eylül 2011 tarihli “Teşekkür” açıklamanız üzerine bu satırları yazıyorum. Her şeyden önce teşekkür mektubunuzda yer alan “Türkiye Futbol Federasyonu'nun "seyircisiz oynanacak maçlarla" ilgili düzenlemeyle yaptığı davet” ifadenizin sürç-ü lisan olduğunu kabul ediyorum. Zira “davet” bizim lisanımızda davet edileni zora sokmayan ve “hür” bir çağrıdır ve davet sorumluluğu da “ev sahibine” aittir. Genelgenizde de bahsedildiği gibi  “Tüm maddelerin organizasyonunun ve sorumluluğunun cezalı olan ev sahibi kulübe ait olduğu vurgulanmış” olup

Sokaktan (1)

- Saat kaç? -  Yediyi elli geçiyor! ****** Yurttaş 1-Duydun mu Galatasaray Riera’yı almış. Yurttaş 2- Mükemmel transfer! Koşar, çalım atar, çapraz koşular yapar, mesafe tanımadan şut atar.. Kaç yaşındaydı? Yurttaş 1- 30 lu yaşlarda galiba.. Yurttaş 2- Koşar mı? ****** Kahveci Halil- (Elindeki çakmağı tüp ile doldurmaya uzun süre çalışır, sonra) Yahu bu çakmak dolanından değilmiş! Ahmet- Halil abi gazı versene benim çakmağı doldurayım.. (Uğraşır.. Bir süre sonra) Yahu bu tüp benim çakmağı dolduracağına boşalttı! Kahveci Halil- Yahu ben o tüpü nasıl dolduruyorum sanıyorsun! ****** Yurttaş 1- (telefonda berberini arıyor) Berber Aysel Hanım ile görüşeyim. Yurttaş 2- Meşgul. Yurttaş 1- Şimdi gelebilir miyim? Yurttaş 2- Hemen gelin. Melih Anık

Beşir Ayvazoğlu'na Açık Mektup- M.Ertuğrul

Sayın Beşir Ayvazoğlu, "Muhsin Ertuğrul’un Ruhu" başlıklı yazınızı okudum, üzüldüm, sizinle paylaşmak istedim. Tarihte kalıcı olan değerler bazı dayatmalar sonucu elde edilmiş ve köklenmiştir. O direnme ve dayatmalar olmasa insanlık bugün elde ettiği iyilik ve güzelliklerden mahrum kalacaktı. Bugün açan çiçekler geçmişteki çabaların sonucudur. En kötü ihtimalle bilgide yanlışın bile değeri vardır. Muhsin Ertuğrul kendi dönemi içinde Türk Tiyatrosu için başarıları hatalarından fazla olan kişilerden biridir. Dinimize göre beratlar bile toplam amele bakılarak veriliyor değil mi?  Türk Tiyatrosu’nda onun emekleri pek çoktur.  Yaptıklarını da dönemsel olarak yargılamak ve bir zaman dilimi içinde sonuçları ile değerlendirmek doğru olacaktır. Ayrıca her dönem kendi karakterlerini yaratıyor, bazılarına bazı etiketler yapıştırıyor, onlar hak etmese de. Her hangi birini beğenmediğimiz bir dönemle irtibatlandırıp suçlamak bana haksız geliyor hele aramızdan ayrılmış ve kendini savunmak

Prof.Dr.Dikmen Gürün'e Açık Mektup - "War Horse"

Sayın Prof.Dr.Dikmen Gürün, Broadway’den bir müzikali Türkiye’ye getirmek  şimdilik mümkün değil ama bir parçasını getirmek mümkün müdür? Müzikallerde kullanılan teknikler ilginç yaratıcılık örnekleri sunuyor. Örneğin War Horse’daki atlar oyundan daha ilginç. Sahnedeki at, teknik ve estetik olarak yaratılmış bir ürün, imalatı ve performansı başlı başına bir olay.  Performansına bakınca atı sahicisinden ayırdetmek zor. Bire bir ölçekteki at kuklasının yapılışı, malzeme seçimi ve sahnedeki oynatılışı  bir atölye çalışması olabilir. Atı yaratan ve oynatan “Handspring Puppet Company”,  yöneten/yapımcı  "National Theatre of Great Britain" ile birlikte çalışmış. Oyunun bir atını, yaratıcısı ve oynatan ekibi(3 kişi) ile birlikte Türkiye’ye getirmek, hem atölye yapmak hem de seyirciler için gösteri(ler) düzenlemek bence çok keyifli olur. Kuklanın çağdaş sahnelerde kullanılışının örneklenmesi bizim gösteri dünyamıza katkı yapacaktır. Kukla atı satın alarak sergilemek de ayrı bir kayn

“Lütfiye Anık” Usulü Ev Tarhanası Yapımı

Annem her yaz tüm ailemiz (çocukları,torunları) ve dostları için ev tarhanası yapar. Aşağıdaki tarif yaklaşık 20 kavanoz(850 gramlık bal kavanozu) tarhana yapmak içindir. İhtiyaca göre malzeme miktarları ayarlanmalıdır.  Malzeme: 3 kg kuru soğan 2 kg domates 1,5 kg Çarliston biber 1 kg kırmızı biber 1 kg süzme yoğurt 6 kg un (Kuruma aşamasında İlave olarak 1-2 kg daha) 2 Yumurta 250 gram tuz 2 poşet kuru maya 1 çay kaşığı şeker Yapılışı: Bir bardak ılık suya şekeri ve kuru mayayı koyun karıştırın ve kabarmasını bekleyin. Domatesin kabuklarını  soyun, soğanı ayıklayın, biberlerin saplarını ve çekirdeklerini çıkarın ince ince doğrayın, süzme yoğurdu, yumurtayı, tuzu ekleyin ve tüm malzemeyi mikserden geçirin. Elde ettiğiniz karışıma kabarmış mayayı, unu katın ve karıştırın.  Kaşıktan düşmeyecek kıvamdaki  malzemeyi bir kaba koyun ve üstünü kapatın, beklemeye alın. Malzeme bir gün içinde yaklaşık iki katına kabaracak. Bu nedenle koyduğunuz kabı seçerken buna dikkat edin. 24 saat sonra

Bir Yoruma Cevap - Mahir Günşiray

Mahir Günşiray, 23 Mart 2008 tarihinde Tiyatro Dünyası’nda yayımlanan yazımı yorumladı: “Affedersiniz, Melih Anık kimdir? Büchner’in bir deha yazar olmadığını düşünen, oyun hakkındaki fikirlerini ancak internetten aldığı alıntılarla açıklayan; tiyatro oyunevi hakkında hiç bir fikri olmayan, muhtemelen 11 yıldır hiçbir oyunumuzu seyretmeyen, dramaturginin ne olduğunu bilmeyen; yorumlama, "yeniden okuma" kavramlarından bihaber, sadece göz ucuyla görüşler defterimize bakıp, onlarca yazının içinden bir cümle seçip, seyircinin düşüncesiymiş gibi oyunu seyretmeyenleri yanıltan, çeviri konusundaki gördüğüm en tuhaf bakış açısına sahip bu kişiyi tanıyabilirsek "Neden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları her geçen gün daha da tiyatrosuz yaşamaya alışıyor?" sorusuna da yanıtı bulabiliriz belki. Şimdiden bir kaç neden sıralayım: ilgisizlik, cehalet, sığlık, dar kafalılık, muhazafakarlık, ego, zevksizlik... Oyunun yönetmeni ve oyuncusu olarak, yeni çalışmamın provaları bittiğinde d

Testosteron – Bir Yoruma Cevap - Fatih Koyunoğlu

Resim
Fatih Koyunoğlu 30 Aralık 2008 tarihinde Tiyatro Dünyası’daki yazımın altına şu yorumu yazdı: “Hiç birşey yapamıyorsan eleştir gitsin, atış serbest ya tutarsa! Tutmasa da ne kaybedilir ki varlığını ispatlamış olursun! Çamur at izi kalsın! Vur yağmala mütemadiyen... Melih Anık da rüştünü ispatladı işte şimdi şu anda tam da şimdi ... Bakın varsaydık, eleştirmen dedik tam da şimdi işte...Oyun Atölyesi ezber bozan tavrıyla daha çok eleştirmen türetecek!" Bu yorumu yazdığında Fatih Koyunoğlu’nu tanımıyordum. Zamanla tanıdım. Fatih Koyunoğlu ne demişti : “Melih Anık da rüştünü ispatladı işte şimdi şu anda tam da şimdi ... Bakın varsaydık, eleştirmen dedik tam da şimdi işte... Oyun Atölyesi ezber bozan tavrıyla daha çok eleştirmen türetecek!” Ben geçen 3 yıl içinde “türemiş bir eleştirmen”(?) olarak “rüştümü ve varlığımı ispatladım”(?) “attım tuttum”(?) Tiyatro Adam'ın son oyunu Generaller, Savaş ve Barbekü'yü yazdım, Fatih Koyunoğlu’nun tiyatrosu yazıma bağlantı verdi.(htt

Testosteron – Bir Yoruma Cevap - Metin Coşkun

Tiyatrocu  Metin Coşkun, 2 Ocak 2009 tarihinde  Tiyatro Dünyası’ndaki yazımın altına şu yorumu yazdı: “ZIRVA TEVİL KALDIRMAZ!! Bir yazı(!) yazıp, tepkiler yükselince başka bir yazıyla yazısının "yeniden okunması", "tarafsız okunması", "hiç bir etki altında kalmadan okunması", ne dediğinin değil "ne demek istediğinin" anlaşılmasını istemek, "şecaat arzeylerken sirkatin söylemek" değilse nedir? Sanal ortamda vıdı-vıdı etmeyi değil, seyircinin karşısında olmayı tercih ettim ve ediyorum ancak; ortada iki soru var ki cevaplanması gerekiyor. -"Oyunu ve yorumu kendinize ve seyircinize yakıştırıyor musunuz?" El cevap: EVET! (Açmak gerekirse, bu güne dek içinde olduğum oyunların en sevdiklerimden biri. -Sınıflandırmayı sevmediğim için kaçıncı olduğunu söyliyemeyeceğim-) -"Oyunu beğenmediğini ifade eden bir görüş karşısındaki hakaret kampanyasında mı yoksa düşüncenin özgürce ifade edilmesinde direnmekte mi birleşeceğiz?" El ce

SARAH KANE DERLEMESİ

Sarah Kane’in Posdramatik Tiyatrosunda Şiddet- Ahmet Gökhan Biçer- Çizgi Yayınları Suratına Tiyatro- Aleks Sierz- Türkçesi: Selin Girit – Mitos-Boyut Yayınları Sarah Kane- Complete Plays- Introduced by David Greig- Methuen Drama isimli kitaplardaki altını çizdiğim satırlardan yaptığım bir derlemenin seyircinin Sarah Kane’i anlaması açısından yararlı olacağını düşünüyorum.

Sporda Psikoloji Çok Önemlidir

Hangi spor olursa olsun sporda psikolojik faktörlerin rolü ihmal edilemez. Ferdi sporlarda psikoloji takım sporlarından farklıdır. Ferdi yarışan sporcu öncelikle kendini aşmaya ve daha sonra rakiplerini geçmeye çalışır. Rakipleri de ferdi yarışmacılar olduğu için kimsenin kimsenin gözünün yaşına bakmayacağını bilir. Bu nedenle rakibini anlaşarak geçme olasılığı çok azdır. Takım sporlarında ise psikoloji farklıdır. Takım oyunlarında fertler, kabahatin paylaşılacağını ve tek başlarına skora yapabilecekleri etkinin kolaylıkla farkedilemeyeceğini bilirler. Şampiyonluğun son maçında tek golü atan, son smaçı vuran  şampiyonluk geldiğinde bunun tek başına  onun eseri olmadığının bilincindedir.  Bir an için kendisine yönelen alkışların bir süre sonra paylaşılacağını da bilir. Ama gene de kendilerini maça hazırlama psikolojileri farklıdır. Örneğin oyuncu rakip takımda oynamış ve o takımdan uzaklaştırılmış ise ya da rakip takımda oynama arzusu içindeyse maça hazırlanması farklı olacaktır. Bazen

“Lütfiye Anık” Usulü Makarna Tarifi

Annemin bir tarifini paylaşıyorum. Bu tarifte makarna önceden haşlanmıyor, sos ile birlikte pişiyor. Makarna sos ile birlikte piştiği ve haşlama suyu atılmadığı için yemeğin besin değeri kaybolmuyor. Böylelikle makarnanın tadı içinde kalıyor ve sos makarna ile iyice kaynaşıyor. Bir tencere içinde domates,  kırmızı  ve acı yeşil biber, sarımsak çok küçük parçalar halinde doğranacak ve zeytinyağında çevrilecek. (yaklaşık 5 dakika) İçine porsiyona göre tane makarna konulacak , ağız tadına göre tuz ile üstünü kapatacak kadar sıcak su konacak. Başında durarak suyun çekmesi beklenecek ve bu sırada dip tutmaması için devamlı karıştırılacak. Su çektikçe azar azar sıcak su ilâve edilecek. Pişme kıvamında tencerede su kalmamasına ya da çok az su kalmasına dikkat edilecek.(Yaklaşık 15 dakika) Süre makarnanın pişme kıvamı tercihine göre değişir. Malzeme 3 su bardağı taneli makarna, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 2 orta boy kabuğu sorulmuş domates, 1-2 diş sarımsak, 3 yeşil biber, yarım kırmızı bibe

Libya Anıları

İş gereği 1981-1990 arası pek çok kereler Libya’ya gittim. Başlangıçta İtalya üzerinden gidiliyordu, zamanla direk uçak hatları konuldu İstanbul ile Tripoli arasında. Libya’ya giriş de çıkış da bir dert idi. Pasaportları toplarlar sizi bekletirlerdi. Siz pasaport sağ salim geri gelecek mi diye endişe içinde beklerdiniz. Kendi dillerinden başkasını konuşmadıkları için de kime neyi sorup ne cevap alacağınız da meçhuldü.

Beckett’in Oyun(un) Sonu için Derleme

Oyun(un) Sonu‘nun “metinler arası okuma”sından çıkan eserler ve konular şunlar: Eliot - Çorak Ülke, Shakespeare - Kral Lear, Hamlet, Fırtına ("Our revels now are ended"/"finie la rigolade") , III Richard : ("My kingdom for a horse!" "My kingdom for a nightman!"), Hamlet (“Rest is silence” -"Nothing stirs. All is—"- "A world where all would be silent"; Hamm’in annesi ile konuşmaması, ona anne diye hitap etmemesi) Dante - İlâhi Komedya (Cehennem) Berkeley - Var olmak algılanmış olmaktır- “to be is to be percieved” İncil - “İt’s finished” Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği Kafka - Şato Freud - “İmpossible mourning” -  “fort/da” oyunu Çehov - Sessizliklerin anlamı Mevlana - “Bizler hem ayna hem içindeki suretiz” Nuh’un oğlu Hamm ve Nuh Tufanı – Hamm’in Laneti - Ham’in lanetinde ham ve oğlunun yüzü kara olmuştur. (Oyunda kırmızı renk/ kanlı mendil).; sel felaketi.. Hopiler - Dünyanın üç kez yıkım geçirmiş olduğuna inanırla

Hıncal Uluç Olmak İster misiniz?

Siz Hıncal Uluç övdü diye bir tiyatro oyununa gider misiniz? O beğendi diye yemek yediği lokantada yemek yer misiniz? O bağladı diye fular bağlar, o attı diye sırtınıza kazak atar mısınız? O yazdı diye kitap alır mısınız? O astı diye evinizin duvarına resim asar mısınız? O dedi diye tatil programı yapar mısınız? O hoşlandı diye konsere gider misiniz? O çalsa dinler misiniz? O beğendi diye cd alır mısınız? O sevdi diye birisini sever misiniz? O oldu diye birisi ile dost olur musunuz? O kızdı diye trafiğe kızar mısınız? O ‘gol’ dese inanır mısınız? O istifa etti diye istifa eder misiniz? O olimpiyat koşsa siz de yanında koşar mısınız? O yararlıdır dese yer misiniz? O mükemmel dese içer misiniz? O ‘yaptı’ diye tv programı izler misiniz? O seçse Oscar’a, Nobel’e inanır mısınız? O ‘güzel’ dese ‘güzel’ der misiniz? O yanında taşısın diye ‘kahkahasına’ katılır mısınız?   O keyf almış diye film seyreder misiniz? O onayladı diye oy verir misiniz? O yazdı diye okur musunuz? O görünecek diye tv