Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mısır Patlatıcısı ve Tiyatroda "Anlatabilmek"

Facebook'da şunu paylaştım: "Mısır patlatıcısı sordum. 'Pahalı diye getirmiyorum' dedi. '30-40 lira' dedim. 'Ben o malı satmıyorum.Benim sattığım 150 lira' (Marka verdi) Üstüne baktım baştan ayağa çakma giyinmiş. Bir şey demedim güldüm çıktım." Arkadaşlarımdan yorumlar geldi. Başka bir marka ürün, ocak üzerinde tencerede patlatma, saçtan yapılmış geleneksel patlatma aleti kullanma gibi değişik öneriler yapıldı. Hepsi çok iyiniyetli önerilerdi ve ben hepsini denemiştim, hatta hâlâ kullanıyordum. Mısır patlatma benim hobilerimden biri olduğu için yaklaşık 30 yıl önce ilk yurt dışına çıktığımda ilk gördüğüm elektrikli mısır patlatma makinesini satın almıştım. İstanbul'daki evde de başka bir elektrikli âlet var. Benim vurgulamak istediğim satıcı kadının, baştan ayağa çakma markalar içinde olmasına rağmen "ben ucuz mal satmam" cakası idi. Yorumlara baktığımda bunun ulaşmadığını gördüm ve tiyatrosever yanım, üzerinde düşünmeye

Nereye Gidiyoruz?

Çandarlı benim için bir inziva. Uğuldayan rüzgârın, bir yazın yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışan denizin, sanki dinlenmeye çekilmiş gibi duran ılık bir güneşin, her zamankinden daha parlak ayın, kitapların, müziğin ve de eşimin  arkadaşlığında kendimi dinliyorum. Ülkemde ve dünyada yaşananların fırtınası, yalancı yaslar, sahte göz yaşlarının gürültülü boşluğuna kapılmamak için direniyorum.  En son okumakta olduğum kitap Andre Malraux'nun Karşı Anılar'ı. Ömer Laçiner'in zorlayıcı tercümesi beni yoruyor ama Malraux'nun müthiş derinlikli dünyasında yolculuk etmekten çok memnunum.  Malraux, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndan İspanya İç Savaşı'na, toplama kamplarını, Çin,Vietnam ve Hindistan devrim-kurtuluş mücadelelerini anlatıyor. De Gaulle, Mao, Nehru ve Ho Şi Minh gibi liderle yaptığı özel sohbetleri ile büyük büyük bir tarihi derinlik sunuyor. Malraux'nun entelektüel birikimi karşısında koltuğuma iyice gömülüyorum. İyi bir yazar insanlığınızdan guru

Seyretmek ve İzlemek

"Seyretmek" ile "izlemek"in  aynı anlamda kullanılması çok yaygın. Sanki "izlemek" "seyretmek"in yeni Türkçesi. Ben yazılarımda ve konuşurken  çok dikkat ediyorum. Zira bence iki kelimenin ifade ettiği şey farklı.

2016-2017 Tiyatro Sezonu Açıldı(!)

Ekim tiyatronun ayı oldu yıllarca. Ödenekli tiyatroların başı çektiği tiyatro sezonu için  1 Ekim başlangıç kabul edilirdi.  Eylül, repertuvarların açıklandığı aydır bu yüzden. Seyirci ne seyredeceğini merakla bekler. Oyunlar için programını yapar. "Yapardı" demek doğru olacak bu yıl. Zira tiyatronun tadı tuzu kaçtı.

Haldun Taner'in Zerafeti

"Bayanlar 00" isimli hikâyesinde Haldun Taner Kevser Hanım isimli bir helacı kadını anlatır. Bu kadın Keşanlı Ali Destanı'nındaki helacı Şerif Abla'nın öncü tipidir (sanki). Kevser Hanım hela kelimesini sevmediği nezih bulmadığı için 'San Numara' tâbirini kullanır. Kevser Hanım pek çok yerin "San Numara"sında çalışmıştır.  Atlas Sineması'nın "san numarası"nı şöyle anlatır Taner: "Sonra ne hikmetse buraya gelen genç kızların , kadınların çoğunun eteği sökülmüş, kopçası kopmuş, bluzu veya kombinezonu yırtılmış oluyordu.Halbuki pahalı sinema olduğundan öyle girip çıkarken itişilip kakışılacak kadar tıkışıklık da olmazdı. Kevser Hanım bu yüzden sabun, havlu, kolonyadan ibaret aksesuarına her renkten iğne iplik de katmak zorunda kalmıştı. Kadınlar kısmında iğne iplik erkekler bölümünde ise leke çıkarıcı ilaçlar pek makbule geçiyordu." Anladınız mı? Haldun Taner böylesine zarif bir insandır.   Melih Anık

Kültüre Dair Bir Şey

Dün 88.2'de aryalar ve liedler dinledim. Ne dediğini anlamıyordum zira Almanca bilmiyorum.Müzik eğitimim yok o konuda da değerlendirme yapacak durumda değilim.   Ama müzik hiç bitmesin istiyordum. Sanki içimde bir şeyler uyanıyordu. Bir rüzgâra kapılmış gibiydim, sürükleniyordum. Düşündüm. Müzik, beynimde kayıtlı bazı noktaları uyarıyordu. Neyin kaydolmuş olduğunu somut olarak anlatamam. Bir duygu bu. Müzik onları seçiyor, çekip çıkarıyordu sanki. Bir âleme dalmıştım. Belki o anda beynimin bazı yerlerine yeni kayıtlar yapılıyordu gelecekte bir gün bir başka müzikle ortaya çıkmak üzere. Ben bu tür müziği taa eskiden beri mi seviyordum? Yoo. Bu doğduğum yaşadığım aile çevresine uzak. Belki ilk dinlediğimde sevmemiş bile olabilirim. Nasıl oluyor da bugün bu sevdiğim duyguları uyandırıyor içimde? Muhtemelen iyi bir anıya eşlik etti bu müzik önce. Onunla kaydoldu. Beynimle uzlaştı,uyuştu. İkincisinde yeni bir hücre ile bağlandı. Farkında olmam da gerekmiyordu. Zihnimi, belleğimi ele

Robert College'den Boğaziçi Üniversitesi'ne Yaşayan Tiyatro Geleneği

Resim
Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Tiyatro Salonu'nun -restore edildikten sonra- açılışı düzenlenen özel bir geceyle 11 Şubat 2016 tarihinde yapıldı. 'Orada olmak' benim kişisel tarihim için olduğu kadar o gece ülkemizin tiyatro tarihi için de unutulmaz anılardan biri oldu.

Süha Uygur'un İBBŞT GSY Olması Üzerine Düşündüklerim

Süha Uygur'un İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na Genel Sanat Yönetmeni olarak atanması sanıyorum ki pek çok insan için sürpriz olmuştur. Erhan Yazıcıoğlu'nun istifa kararının bu defa kesin olduğunun anlaşılmasından sonra kurum içinde yeni Genel Sanat Yönetmeni için bir takım isimlerin adaylıkları konuşulur olmuştu. Adayların tümü kurum içindendi. Bu da kurum dışından bir GSY beklentisinin olmadığını gösteriyordu. Öyle inanıyorum ki Süha Uygur'un ismini aklına getiren de olmamıştır. Kimisi tanımadığından kimisi konduramadığından kimisi yakıştıramadığından Süha Uygur ismini telaffuz etmemiştir. Kendisini tanımadığım için benim için de şaşırtıcı bir isim oldu.  Son bir yıl içinde Behzat Uygur'u ve Süheyl Uygur'u tanıdım, sohbet ettik. Onların şahsında 'baba'nın insani ve tiyatral  mirasının emin ellerde olduğunu hissettim. Sahneden, perdeden tanıdığım Nejat Uygur 'rol' değildi, şimdi karşımda aynı samimiyetle duruyordu.  Necla H