Oyuncu ve Rol


Oyunun metni elini ateş gibi yakıyor sanki kor kömür taşıyor avuçlarında. Kor kömür , kalbine değince bitecek bu ızdırap.
Oyuncu ilk kez bu oyunla sahneye çıkacak, ilk kez tanışacak Rol ile.
Sıradan bir karşılaşma değil. Hiç bir rol bitmiş  değildir daha önce oynanmış olsa bile. Oyuncu, Rol’ü giydirecek, seslendirecek, kendinde onu var edecek. Biliyor ki Rol onu, o, Rol’ü değiştirecek.
Metni özenle karıştırıyor. Sanki hızla çevirse sayfaları Rol kaçıp gidecek. Rol, kelimeler, cümleler arasına saklanmış.
Kim bu karakter? Gözlerini kapayıp hayal etmeye çalışıyor. Nasıl biri? Kime benziyor? Rol’ü öğrendiği andan itibaren karşısına çıkan herkese “o” diye bakıyor Oyuncu. Bir ses, bir ton, bir mimik, bir jest arıyor. İstiyor ki  kendinden öncekilerden hiçbirine benzemesin. Onunla anılsın Rol bundan böyle. Önce o hatırlansın Rol akla gelince.
Sokakta, parkta, tramvayda, otobüste, uçakta yalnız değil, uykusunda bile Rol yanıbaşında. Onu dürtüyor arada bir :  “İşte bu benim” . Aceleyle düşüyor peşine. Nefes nefese tam yakalamışken, Rol bir başkasını işaret ediyor : “İşte bu benim”
Rol,”oyun oynuyor” Oyuncu’ya , “rol” arkadaşlarıyla. Rol, arkadaşlarının sözlerine  saklanıyor bazen. En umulmaz bir anda metnin dışına çıkıp tarihin bir yerinden sesleniyor.  Onların kalabalığı karşısında  Oyuncu yalnız. Sıyırması gerek, soyması gerek Rol’ü çırıl çıplak, diretse de. 
Oyuncu , cümlelerini hayâl ile yoğuracak ve o hamurdan bir karakter yapacak. Koşuşturmaktan yorgun ruhu, pes etmemeye kararlı , direniyor.
Bir ses ,bir  damla gözyaşı ,bir acı tebessüm, bir gönül dolusu kahkaha topluyor tek tek.. Oyuncu  tek başına, onları birbirine ekliyor, mimik yapıyor, jest yapıyor, ses yapıyor onlardan, kendini katarak.
Çoğu zaman , Oyuncu ve Rol , ayni odada iki düşman gibi, düello anını bekliyor…
Oyuncu, kelimeleri , hece hece dili ile tanıştırıyor. Dili, dudaklarına, gırtlağına öğretiyor. Odasının duvarlarında yankılanan kendi sesi, uyarıyor Oyuncu’yu.
Oyuncu uyurken, Rol bekliyor yatağının ucunda. “Hadi hadi tamamla beni” diye sıkıştırarak.
Rol sonsuz ve asûde bir rüyaya dalana kadar , Oyuncu'nun yatağında , Oyuncu’ya uyku yasak.
Gecenin her hangi bir anında aniden sıçrayarak yatağından, Rol’e uyanıyor Oyuncu.  Ağzının içinde , beyninde, yüreğinde, ellerinde, ayaklarında bir yabancı … 
Giderek alışıyorlar birbirlerine. Bir ayna karşısında düzeltiyor kendini Oyuncu , bir hayâle bakarak sisli bir aynanın arkasında .
Bir gün bir anda  sesinde,  yüzünde, bedeninde  doğanı hissediyor Oyuncu .  İşte tam o an avucundaki kor kömür, kalbine değdi demektir .  Rol, sonsuz uykusuna dalmış.  Oyuncu, hazır şimdi.
Perdenin açılacağı anı heyecanla bekliyor. Yüzüne düşecek ilk ışığı, salonun karanlığındaki rüzgârı , ağzından çıkacak ilk repliği duyacak, bir yabancıyı dinler gibi. Salonun nefesi dalgalanacak, bakışları tutacak elleriyle sanki.
Oyuncu  unuttu tüm sorunlarını . Rol’ün gündelik sorunu mu olur, Rol’ün sorunu asırlarla!
Perde açılır, projektörler güneş gibi parlak ve sıcak düşer üstüne ve ilk replik kaçar dudaklarından önce ürkek sonra çağlayanlar gibi yükseklerden dökülerek. Rol, alkışların sesiyle tamamlanır .  
Oyun sonunda alkışları doldurup hayâli bir çantaya, eve döner ;  yatağındaki Rol’ün yanına kıvrılıp yatar.  Sabah olduğunda  tek bir beden uyanır  Oyuncu’nun yatağında. Oyuncu  nereye gitti ?  Rol nerede ?   
 Bekliyor  Rol, Oyuncu'sunu . Yoksa bekleyen Oyuncu mu ?
Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri