Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Türk'ün Türk'e Yaptığı" - Şenes Erzik , Fatih Altaylı ve Gazetecilik......

2016 Avrupa Futbol Turnuvası Finalleri’ni düzenleme hakkını Fransa “kaptı”. Bizim gazetecilerimiz(?) TV'de Şenes Erzik ile görüşüyor. Biri soruyor: “Kim Başkan ise onun ülkesi turnuva düzenleme hakkını alıyor. Bizim de Başkan çıkarmamız mı lazım?” Soruyu soran, “Senin rütben yetmedi” anlamına gelen bir soru sorduğunun farkında mı acaba? Soruyu sorduğuna göre ne yaptığının farkında değil! Erzik , kısa bir sessizlik (yutkunma) anından sonra “Herhalde öyle” diyor. İkinci soru TRT kökenli birinden: “Platini ile birlikte yaptığınız açıklamada , tarafsız kalacağınızı açıklamıştınız. Siz sözünüzü tuttunuz , Platini tutmadı . Ne dersiniz?” Aslında siz “kulis yapmadınız” demeye getiriyor. Daha da ileri gidersek “ülkeniz için gerekeni yapmadınız” demek bu! Erzik : “Benim ne yaptığımı nerden biliyorsunuz ? Bana söz verenlerden 6’sı sözlerini tuttu” diyor. TRT bir okuldur derler. Soruyu soran,"okumuş" ama “olamamış” ! (Ya da Haber Türk’e transfer olacak!) Sorduğu sorunu

Radyo Hayalleri Özgürleştirir

Benim çocukluğumda televizyon yoktu. Erzurum’un Kandilli’sinde mobilyalı Airmec marka radyo önce bir göz kırpar ses çıkarması için uzun uzun “ısınması” gerekirdi. FM diye bir frekans yoktu o zamanlar. Kısa, uzun, orta dalga’dan parmaklarınızın hassasiyeti ölçüsünde bir istasyon yakalamaya çalışırdınız. Ses genellikle çok uzaklardan gelirdi. Radyonun arkasına bağlanmış ve anten yerine geçen kabloyu uzun tutar , sesi netleştirmek için odanın içinde dolaştırırdınız. Ama çoğunlukla gelen ses aya ayak basan ilk insanın sesinden bile net değildi. Biz radyoyu o günlerde sevdik. Özellikle geceleri , gaz lambalarının sarı ve titrek ışığı altında bizi hayal alemine sürükleyen, radyodan gelen parazitli seslerdi. Zeki Müren sesi yakalanmışsa, ayar bozulacak diye kimse yerinden kıpırdamazdı sanki. Sonraki yıllarda dinlediğim Muzaffer Sarısözen’in akşam saatlerindeki “Yurttan Sesleri”ni unutamadım. Küçük yaşıma rağmen kaçırmamaya çalıştığım bir programdı. Sarısözen’in sesi ve tonlaması beni

Manolya bir Çiçektir

Parfüm satan dükkanlardan birine girdim. Tezgahtaki delikanlıya manolya kokusu var mı dedim. Yüzüme öyle bir 'boş' baktı ki ! "Bir çiçek" dedim. "Bizde ondan yok,çiçek kokuları var" dedi. Olumlu bir yanıt alsaydım "ya yasemin,ya sümbül" diyecektim.. Dükkandan çıktım. Manolya,yasemin,sümbül... Kokuları ile bir nesli sürükler ordan oraya.. Bir şiire,romana,filme..Bir yaz gecesine...Bir sevgiye... Şimdi... "Manolya bir çiçektir.." demek gerekiyor. Sadece? Tiyatroda da manolyayı manolya olduğu için sevmek bir ayrıntı gibi gözükür ama bizi 'kaba-saba' , maganda sahnelemelerden korur.