Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türkiye Barolar Birliği ile Sanatçılar Arasında İmzalanan Protokol

20 Ocak 2014'de Türkiye Barolar Birliği(TBB) ile sanatçılar arasında bir İşbirliği Protokolü imzalandı ve taraflar ayrıca Ortak Deklarasyon'a imza attı. Her iki belge de TBB’nin portalinde yayımlandı. Toplantıda yapılan bazı konuşmaların linkleri de TBB’nin “twitter” hesabında verildi. Ben belgeleri okudum, konuşmaları dinledim.  Sanıyorum bu toplantıdan en çok öne çıkan Barış Atay’ın konuşması oldu.

Nedim Gürsel ile Pera Palas’ta Bir Öğleden Sonra

Pera Palas’ın düzenlediği yazarlarla sohbet toplantılarının bu seferki konuğu Nedim Gürsel idi. Çoğunluğu kadın olan dinleyicilerin içindeki dört erkekten biri idim. Yaşasın kadınlar! Yazarın son romanı Yüzbaşının Oğlu’nu tanıtmak için düzenlenmiş bir toplantı idi. Ama lâf lâfı açtı, Nedim Gürsel Pera Palas’ta kaldığı ilk odadan (Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun odası) yola çıktı, kaldığı ikinci odaya (Adnan Menderes’in odası) girerek bizi ustalıkla romanının atmosferine soktu. Dönemsel bir roman kahramanı yaratıp, entrikalı bir anlatı  ve olaylar/insanlar arasında bağlar kurarak  romanını oluşturduğundan bahsetti.  “ Bu romanda lise yılları anılarıma dönmek istedim .” dedi. Nedim Gürsel,  yaratma özgürlüğünün giderek kısıtlandığını, endişe içinde yazdığından bahsetti. ” Romanı öyle tasarlamadım ama roman bittiğinde gündemle buluştu. Otorite ile hesaplaşma, biat kültürüne karşı başkaldırı saydığım Gezi olayları ile benzerlikler taşıdı. Yazarlar gelecek olayları önceden hissediyor san

Sydney Festival 2014 ve Bizim Festivallerimiz

Beyhan Murphy’nin  “ şu çeşitliliğe bakın... ” diyerek paylaştığı “twit”ten Ayşenil Şamlıoğlu aracılığıyla haberdar olup   Sydney Festival 2014  tanıtım sayfasına bakınca ben de “ Kendi halimizde yaşayıp gidiyorduk.. Ne gerek vardı buna :))) ” diye yazdım. ( http://www.sydneyfestival.org.au/2014/Theatre-and-Dance/  ) Zaten “ rahatımız kaçmış ” ama “ avunuyor, avutuluyoruz ”, geçip gidiyoruz işte! Ne gerek var dünyayı “ gözümüze sokmaya ” değil mi? Kıskanarak, içim acıyarak Sydney Festival sayfasını inceledim. Başladım düşünmeye..

Wroclaw “Dialog” Tiyatro Festivali- 2013

11-18 Ekim 2013 tarihleri arasında “Adam Mickiewicz Institute”ün davetlisi olarak Wroclaw “Dialog” Tiyatro Festivali’ni izledim.  8 günde 16 gösteri seyrettim. Oyunlara geçmeden önce festival hakkında gördüklerimi ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum . Wroclaw “Dialog” Tiyatro Festivali’nin bu yıl yedincisi yapıldı. İlki 2001 yılında yapılmış. Yâni bir festivalin karakterini belirlemesi için 18 defa yapılması gerekmiyor. Wroclaw “Dialog” Tiyatro Festivali neyi amaçladığını gösteren, nereye yürümek istediğini açıkça ortaya koyan bir festival. Ben orada unutulmaz bir hafta geçirdim. Yeni festivali merakla bekliyorum.

Gergedan, Tiyatrocu ve “Rikkat”

Bir tiyatro oyuncusu “ Memlekette canımı sıkacak  çok şeyler oluyor, dışarıya çıkmayacağım ” dedi, ben de ona “ Gergedan oynansa (mı?) ” dedim. Bu yazı öyle doğdu. Herkes bilir ama Gergedan’ı hatırlatayım. Ülkede giderek herkes gergedanlaşır. “Gergedanlaşma” doğallaşır.  Oyunun kahramanı Bêrenger oyunun sonunda odasında tek başına insan olarak kalma savaşı verir  ve “ Bütün dünyaya karşı kendimi savunacağım. Ben son insanım, sonuna kadar öyle kalacağım. Boyun eğmiyorum ” der. İonesco’nun oyununu bilen herkes bunu bilir, tiyatrocu hayda hayda bilir. Dışarıda “ can sıkıcı şeyler olmakta ”, tiyatrocu evine kapanmıştır,  “ evinden dışarı çıkmak ” istememektedir. Bu bana Bêrenger’i hatırlattığı için bir tiyatrocuya “Gergedan’ı hatırlattım. Çok açıktır ki bu o tiyatrocuya yapılmış bir iltifattır. Burada durun, yazının bundan sonrasını okumadan düşünün. Siz ne cevap verirsiniz?