Nedim Gürsel ile Pera Palas’ta Bir Öğleden Sonra
Pera Palas’ın düzenlediği yazarlarla sohbet toplantılarının
bu seferki konuğu Nedim Gürsel idi. Çoğunluğu kadın olan dinleyicilerin
içindeki dört erkekten biri idim. Yaşasın kadınlar!
Yazarın son romanı Yüzbaşının Oğlu’nu tanıtmak için düzenlenmiş
bir toplantı idi. Ama lâf lâfı açtı, Nedim Gürsel Pera Palas’ta kaldığı ilk odadan
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun odası) yola çıktı, kaldığı ikinci odaya (Adnan
Menderes’in odası) girerek bizi ustalıkla romanının atmosferine soktu. Dönemsel
bir roman kahramanı yaratıp, entrikalı bir anlatı ve olaylar/insanlar arasında bağlar kurarak romanını oluşturduğundan bahsetti. “Bu romanda lise yılları anılarıma dönmek
istedim.” dedi. Nedim Gürsel, yaratma
özgürlüğünün giderek kısıtlandığını, endişe içinde yazdığından bahsetti. ”Romanı öyle tasarlamadım ama roman bittiğinde
gündemle buluştu. Otorite ile hesaplaşma, biat kültürüne karşı başkaldırı
saydığım Gezi olayları ile benzerlikler taşıdı. Yazarlar gelecek olayları
önceden hissediyor sanki” dedi. Bugünün ‘kentsel dönüşüm’ü ile ’60'lı yılların “istimlâk”ları
arasında benzerlikler olduğunu söyledi. İçindeki gizi saklayarak, romanın hikâyesini ayrıntılarıyla
anlattı, kahramanlarını, onların gerçek kişilerle olabilecek benzerlikleri
hakkında ipuçları verdi. O toplantıya gelenler romanın hikâye örgüsünü öğrenmiş
oldu. Buradan yola çıkarak Nedim Gürsel’e sordum: “Hikâye mi üslup mu önemli?”
Yazar “üslup” dedi. Bence de. Anlatılmamış hikâye yoktur önemli olan nasıl
anlatıldığıdır. Bu da “edebiyatçı kimliği"ni ortaya çıkarır. Bence edebiyatımızdaki “edebiyatçı kimliği” giderek azalmakta. Romancı, hikâyeci var ama “edebiyatçı romancı, hikâyeci” çok az. Yeni
yetişen gençler için bu büyük bir kayıp. Nedim Gürsel’e sordum : “Yazarken okuru düşünür müsünüz?
Sizi okuyanlar kimdir? Orta öğrenimde çocuğum olsa ona hangi kitabınızı tavsiye
edersiniz?” Nedim Gürsel “Yazarken düşünmem ama yazdıktan sonra
okuyucumu dinlemek, görüşlerini öğrenmek isterim” dedi. “Ben yazıp bitirdikten sonra eserim okurlara
ait olur, onların katkısı ile yeni anlamlar kazanır. Ben yetişkinler için yazıyorum ama gençler için Boğazkesen’i, Bozkırdaki Yabancı’yı, Şeytan, Melek ve Komünist’i
tavsiye ederim” dedi. Ben onun ilk eseri “Uzun Sürmüş Bir Yaz”ı okumuştum.
Üniversiteyi yeni bitirmiştim. Zaten kitap o yıl basılmıştı. Düşündüm şimdiki
gençler onu okudu mu? Kitabın baskısı hâlâ var mı?
Kendi çocukluğumu düşündüm. Orta okulu bitirmeden Türk
yazarların her birinden bir veya daha çok kitap okumuştum. Reşat Nuri Güntekin,
Esat Mahmut Karakurt, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Ömer Seyfettin, Halid Ziya Uşaklıgil, Sait
Faik, Ziya Osman Saba, Kerime Nadir, Sabahattin Âli, Mehmet Akif, Nurullah Ataç
ve daha niceleri. Hem de kendi dillerinden yâni sadeleştirilmiş falan değil...
Şimdi gençlerin o eserlerin çoğunu sözlüğe bakmadan okumaları pek kolay değil. Biz
Divan edebiyatında sular seller gibi "kalıp" çıkarabiliyorduk, şiirleri anlıyorduk.
Düşüncelerimizi kâğıda dökebiliyorduk. Bunu
mümkün kılan eğitim sistemimiz idi, öğretmenlerimiz idi. Bizler şimdi “eski” diye küçümsenen o sistemin
içinden geçen belki de son nesillerdeniz. Bugünün eğitim sisteminin yaz-boz
tahtası perişanlığından ne çıkacak düşüncesi beni endişeye sevk ediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hassasiyetle üzerinde
durduğu eski kültürle olan “kesinti ve kopmaların” sadece bir döneme ait olmadığını
bunun ülkemin kötü bir kaderi olduğunu düşünerek üzülüyorum. Biz kırılarak, eksilerek yürüyen
bir ülkeyiz.
Nedim Gürsel son kitabı ile ilk kitabı arasında bir
karşılaştırma yaptı ve iki kitap arasında üslubunda da değişiklik olduğunu gördüğünü
söyledi. Yaklaşık 40 yıllık bir değişimden bahsediyor. Hem de günü gününe
benzemeyen, tutarsız bir ülke atmosferinde. Şimdilerde zaman çok hızlı akıyor. Değişikliklerin
süresi çok kısa. Eskiden dünü anlayarak bugünü düzenleyebileceğimizi, yarını
hayâl edebileceğimizi düşünürdük. Oysa dünün hesaplaşması devam ederken bugün
yakalanamıyor; bugünü anlamak ancak yarın mümkün. Gelecek ise tehlikede.
Zira hâyale zaman yok.
Melih Anık
Yorumlar
Yorum Gönder