Türkiye Barolar Birliği ile Sanatçılar Arasında İmzalanan Protokol

20 Ocak 2014'de Türkiye Barolar Birliği(TBB) ile sanatçılar arasında bir İşbirliği Protokolü imzalandı ve taraflar ayrıca Ortak Deklarasyon'a imza attı.

Her iki belge de TBB’nin portalinde yayımlandı. Toplantıda yapılan bazı konuşmaların linkleri de TBB’nin “twitter” hesabında verildi. Ben belgeleri okudum, konuşmaları dinledim.  Sanıyorum bu toplantıdan en çok öne çıkan Barış Atay’ın konuşması oldu.

TBB portalinde yayımlanan belgelerde kurumların isimleri vardı. Ben TBB’ne bir mesaj göndererek kurumları temsil eden imzaların kimlere ait olduğunu sordum. Bu yazıyı yazana kadar da bir cevap alamadım. Muhtemelen bu sorumu saçma buldular belki de açıklanmasının doğru olmadığını düşündüler. Zira aynı soruyu “twitter’dan sorduğumda bir tiyatrocunun “ne demek bu?” sorusuyla karşılaştığımda sorumun genel olarak anlaşılmaz bulunduğunu anladım.

30 yıl zorlu geçen bir meslek hayatım oldu. Bir tüketici olarak çeşitli kurumlarla temas ettim. Mücadele ettim demek daha doğru.  Kanaatim odur ki Türkiye’de işler “baş”tan çözülür. Kurumlar kişilerle “var”dır.  Kısaca Türkiye’de kurumsallığın olduğuna  inanmıyorum. Önceki tecrübeleri hatırlarsanız tiyatro dünyasında çoğu eylem kişilere bağlıdır, kişilerle başlar ve maalesef kişilerin arasındaki çekişmelerle de biter. Kurumu temsil ettiğini düşündüğünüz ve onun adına konuştuğunu sandığınız kişiye ilk itiraz o kurumun diğer üyelerinden gelir.  İlerde soru soracak olursanız alacağınız cevap aşağı yukarı bellidir. Her yeni gelen “yeni bir başlangıç yapmak ister”.  Ben  o nedenle imza atan kişilerin kimler olduğunu merak ettim. Zira ilerde soruları soracak olduğum kişiler onlardır. Şimdi geleyim  İşbirliği Protokolü’ne..

Protokol,  “Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ile diğer tarafta Sanatçılar Girişimi, Tiyatro Platformu ve TOBAV arasında” imzalanmıştır. Her ne kadar Protokol’ün içinde “Türkiye Barolar Birliği” deniyor ama hemen girişte “Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı” deniyor. Sanatçılar Girişimi ile Tiyatro Platformu’nun “hükmü şahsiyetleri” üzerinde benim kafamda sorular var. Yani Protokol'e imza atan kişi(ler) bu yetkiyi nasıl almışlardır? Taraflar arasında en kesin olan TOBAV’dır.  Protokol’ün tarafları beni tatmin etmemektedir.

Protokol’ün amacı şöyle başlıyor : “Toplumdan bağımsız, toplum gerçeklerinden uzak bir sanat düşünülemez.”  “Toplumdan bağımsız”lık ile ne tarif ediliyor? “Sanat toplumun aynasıdır” mı? Bu “öyle olmalıdır” mı demektir?  Toplum “uniform” mudur?  Nasıl bir “toplum” ima ediliyor? “Bağımsız olmaz” demek aslında “bağımlılık” tarifi değil midir? İfadenin ikinci bölümünden ne demek istendiği  (“toplum gerçeklerinden uzak”) anlaşılıyor. Doğru mu? Bence yanlış. Bu “üniformalı sanat”a doğru gider. Sanatı kendi anladığımız gibi tanımlamamamız gerekir. Sanatı özgür bırakmak gerekir. Bu giriş cümlesi tarafların nasıl bir politik duruşta olduklarını göstermekte değil midir?  Bu özgür sanat tanımı ile bağdaşan bir ifade değildir.  

Toplumsal kuralların, yasaların bilim ve sanat eliyle yorumlanması hukuku, statükonun hukuku olmaktan çıkartır” deniyor. Öncelikle cümlede bir “virgül” eksiktir. Cümlenin doğrusu herhalde şöyle olmalıdır: “Toplumsal kuralların, yasaların bilim ve sanat eliyle yorumlanması, hukuku, statükonun hukuku olmaktan çıkartır” Bu düzeltmeden sonra şu ifadeye bakalım: “yasaların bilim ve sanat eliyle yorumlanması” Bu ifadenin  “yasaların bilim ve sanatın bakış açısıyla yorumlanması” olması gerekmiyor mu?

Sanatın ve sanatçının önündeki bütün yasal ve yasaların uygulanmasından kaynaklanan engeller kaldırılmalıdır ki, hukuk kuralları eleştirel bir gözle irdelensin ve özgürlükçü bir düşünceyle yorumlanabilsin.” Eğer mutlaka tutulması gerekiyorsa bu cümlenin mantık sıralamasının değişmesi gerekiyor(bence), yani:  “Hukuk kuralları eleştirel bir gözle irdelensin ve özgürlükçü bir düşünceyle yorumlanabilsin ki sanatın ve sanatçının önündeki bütün yasal ve yasaların uygulanmasından kaynaklanan engeller kaldırılsın” Ya da bu ifade iki ayrı cümle olmalıdır.

Böylece, toplum kanatlanıp uçabilsin.” Sanatla uğraşan kişilerin kendi yaptıkları işe verdikleri değeri anlayışla karşılamak gerekir ancak “gerçekçi” olmaları da bence önemlidir.  Bir “toplumun kanatlanıp uçması” sadece sanatın önündeki engellerin kaldırılması ile olmaz.

  Deniyor ki “Sanatçının görevi gerçekliği yansıtmak, yorumlamak ve değiştirmektir. Hukukun görevi de bir anlamda gerçekliği bulmak ve yorumlamaktır.”

Sanat sadece gerçekliği yansıtmak ile uğraşırsa çok sıkıcı olur. Elbette sanat ile uğraşanların içinde tercihi “gerçekliği yansıtmak, yorumlamak” olanlar olacaktır ama bunu tüm sanata mal etmek doğru değildir. “Gerçekliği değiştirmek” ise görevi “gerçekliği yansıtmak” olduğu söylenen bir uğraşın konusu olmamalıdır. Hukuk değişen gerçeklikle uğraşır. Zira hukukun konusu olan toplumsal gerçekler değişir. Dün gerçek olan bugün olmayabilir. Sabit bir gerçeklikle uğraşmak hukukun kurallarının değişmez olduğunu iddia etmek demektir.

Protokol’ün Çalışma Konuları başlığı altında sıralanan maddelere bakalım.
 “..   taraflar öncelikle; 'sanat mevzuatı' tespiti ile mevzuatı denkleştirme çalışmaları yapacaktır.” Bu konu kapsamında yapılacak işlemlerin AB mevzuatında fasıl açmak kadar büyük olduğu görülmüş müdür?  “Mevzuatı denkleştirmeden” kastedilen nedir? Bir işe girişilirken tüm dosyaları masaya koymak ve bıktırıcı bir çalışma içine girmek yerine kısa sürede çözülecek konulara öncelik verilmesi beklenir. Pratik ve pragmatik olmak gerekir.

Bu işlerin yapılması için “Türkiye Barolar Birliği; Sanatçılar Girişimi, Tiyatro Platformu ve TOBAV’a hukuki destekte bulunacaktır.” Demek ki esas sorumluluk “Sanatçılar Girişimi, Tiyatro Platformu ve TOBAV”ın omuzlarındadır. Oysa sanatçılar, uzmanlıkları olmayan bir konuda yardım umuduyla TBB ile bir araya gelmemişler midir?

Tarafların “işbu protokolün amacını gerçekleştirmek üzere” yapacakları etkinliklerin  başarısı çokluğuna değil yoğunluğuna bağlıdır. Oysa taraflar, etkinlikler ile kapsamı çok büyük tutarak umutları kışkırtmaktadır muhtemelen de hayâl kırıklıklarına da neden olacak bir dünya çizmektedir. “Taraflar, çalışma konularıyla ilgili olarak gerekli görülen sayıda alt kurul, komisyon ve sair organ oluşturabilecek; iç ve alt mevzuat düzenlemek için gerekli çalışmaları yürütecektir” denildiğine göre çerçevesi çizilen çalışmalar  için çok geniş bir katılıma ihtiyaç duyulacağı  itiraf edilmiştir.

TBB nin kamuoyuna dönük yapacağı çalışmalarına ve bu tür faaliyetlerinin tanıtımına ve duyurusuna aktif katkı sunmaktan” neyin kastedildiği açık değildir. Sanatçılar sunuculuk mu yapacaklardır, tanınırlılıklarını ve sempatilerini mi kullanacaktır? Her ne kadar görevini destek olarak çizmesine rağmen TBB’nin de doğrudan  bir şeyler yapacağını anlıyoruz. Bunların ne olduğu Protokol'de yoktur.

Taraflar karşılıklı olarak anlaşmak kaydı ile protokole yeni taraflar ve yeni maddeler ekleyebilir veya mevcut veya eklenmiş maddeleri kaldırabilirler.” ifadesi de Protokol’ün tamamlanmadığını gösteren muğlak bir ifadedir. Protokol'ün ucunun “açık” bırakılması taktiksel bir hatadır.

Protokol’den  “çekilebilme” maddesi ise anlamsız bir ektir. Zira Protokol’de “yaptırım” maddesi yoktur. “Gidene dur denilmez”. Gideni de tutamazsınız zaten.   O halde daha işin başında bu konuya bir atıfta bulunmak, gereksiz kuşkulara neden olacaktır.

Öte yandan Protokol’ün genel ifadesindeki açık olmayan hususların da süreçte sorun olacağını düşünüyorum.  Zira tanımlar ve yöntem “açık ve net” olmalıdır ki imza edenler bir türlü sorumluluklarından uzaklaşırsa yeni gelenler neyin konuşulduğunu bilsin.  Protokol, imza edenlerin sürekli olarak kalacağı varsayılarak yapılmıştır. Bu nedenle ben de imzaların sahiplerini sordum.

Protokol hakkındaki düşüncelerimi paylaştım. Buradan yola çıkarak Protokol’ün esaslı bir süzgeçten geçirilmemiş olduğunu düşünüyorum. Bu bana umutsuzluk veriyor. Ben bu Protokol’ün uygulamasından endişe etmekteyim.  


Melih Anık

Not: Konuşmalardan anladığım toplantıda Protokol( ve de Ortak Deklarasyon)  konuşulmamıştır. Demek ki önceden toplanıldı ve üzerinde mutabakat sağlanan metinler oluşturuldu. Tarafların temsil ettikleri kurumların onayı var mıdır? Yoksa "kişiler" kendilerini yetkili mi saymaktadır?

Bir konuyu yazmayı unuttuğumu fark ettim. "Protokol", "Deklarasyon" "Sözleşme", "Toplantı Notu", "Minutes of Understanding"("Anlayış Metni/Tutanağı) "form"ların gibi birbirine karıştırılmaması gerekir. Her bir mutabakatın belli bir "şekli" vardır. Yukarıda bahsettiğim "protokol" şekil olarak da derme çatmadır.

Yorumlar

  1. Melih Anık, Türkiye Barolar Birliği'nin sanata palyatif yaklaştığını sezdi!

    Bence, Türkiye Barolar Birliği, sanata pragmatik ve palyatif bir mantıkla yaklaşıyor. Düşüncem odur ki, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, "hangi partiden olursa olsun milletvekili seçilebilmek" için kollarını, paçalarını sıvamış durumda. Dedesinin "koyun partisinin izi"ni sürecek Feyzioğlu burjuvazinin yedek lastiklerinden birisi olacak!

    Tiyatromuzun "LİNÇ BATAKLIĞI" içinde hızla yıprandığı günümüz gerçekliğinde, bir kahraman gerekiyordu ve alnındaki "LİNÇ" lekesiyle barışık tiyatro kendine "temiz" bir kahraman buldu. Kuzuların sessizliği korosu biçiminde mışıl mışıl uyuyan tiyatro kendini sarsıp uyandıracak, "uyanma zamanı" sloganı atacak nadide yazarlara gereksinim duyuyor! Melih Anık da, bu nadide yazarlardan biri. Onu sürekli okumak gerekir!

    Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri