Bir Pazar Günü Sokakta

Evden çıktım. Yürüyorum. Belli bir hedefim yok. Hayat da öyle.. Hedef belli ama o hedef amaç olur mu? Varmak değil önemli olan.

Karşıdan gelen insanlara dikkatle bakıyorum ama hepsi bir kaç saniyede geçiyor gözlerimin önünden. Her insan farklı.. 'Zamanla nasıl değişiyor insan'. Zamanın izi yapışıp kalıyor bir yerde, gözlerde, yüzdeki çizgilerde,  bedende.. Her insan bir eser.. Usta ise zaman.



Bir anda Osmanbey metro girişini fark ediyorum. Bir usta granit benzeri taşlar döşüyor. Mecidiyeköy girişinde de aynısını görmüştüm. Fotoğrafını çektim. İşte o fotoğraf:

 

Bir inşaat mühendisi olarak gözüme takıldı girişin iki yanındaki kalın duvarlar. Yapısal olarak bir ihtiyaç değil. Hem kaldırımı da daraltıyor. Kimin aklı bu? Boşuna dökülmüş beton.. Boşuna ödenmiş kalıp, demir ve beton parası. Şimdi dökülen kaplama taşlarının yerine yenisini yerleştirmek için yeniden para ödeniyor. Bunun gibi boşuna harcamaları çok gördüm mesleğimi yaparken. Kaynak aranıyor ya hani işte sana kaynak.

Teşvikiye'den aşağıya inerken bir cami gözüme çarptı:


Çok çirkin cami gördüm bu da onlardan biri. Alttaki dükkânların tabelaları arsız arsız sırıtıyor. Minare ucube. Ben sanat eseri ibadethaneler görmek istiyorum. O muhitte kimsenin gözüne batmıyor demek ki bu çirkinlik.

Yokuştan inerken yeni açıldığı belli bir sahaf gördüm. Sokağa düşmüş kitapların içinde bir mücevhere rastladım.


Sayfaları bile açılmamış. Fiyatı 5 Lira. Hemen aldım.

Önüme, camda iki kedi çıktı. Camda iki sevgili gibiler. Camın dışındaki poz verdi.




Biraz ilerde bir pelüş halının üstünde Lima'yı gördüm. İsmini bilmiyordum tabi, fotoğrafını çekerken 'Poz ver Lima' dedi bir ses. Ses sahibine ait.



'Neden Lima'
'Adrijana Lima'dan abi'
'Lima Peru'nun başkenti'
'Öyle mi? Yeni bir şey daha öğrendik..'
'Kız yâni'
'Evet, ama henüz bebek..Bir yaşından küçük'
'Desene daha büyüyecek'
'Bu kangal-arap kırması, fazla büyümez'
'Sakin görünüyor'
'Şimdi öyle ama geçen gün iki köpeğe saldırdı.'

Kadıköy vapurunda 7-8 Hasan Paşa Fırını'ndan kandil simiti ve badem kurabiyesi eşliğinde çay keyfi:



Kadıköy sahilinde bir kafede soluklandım, Sade kahve ve soda yudumlarken kitap okudum. Yanımda Virginia Woolf. Masaya servis yapan garson, öğle yemeği sandviç ve kola ile masamdaki boş bir iskemleye oturdu. Oturduktan sonra izin istedi.  Laf attım konuşmaya başladık. Ardahanlı imiş Ender. 5,5 yıl olmuş askerden geleli. O günden beri çalışıyormuş.  Sabah 8 de işe başlıyor gece 12'de eve gidiyormuş. Günde on altı saat. Maaşı yok. Günlük cironun belli bir yüzdesi çalışanlar arasında pay ediliyormuş. Haftada bir gün tatil yaptığında para ödenmiyormuş. Sigortalıymış. 'Asgari ücret 1500 Lira olursa ne olacak?' diye sordum. 'Doğrusu bu ama hep işçi çeker' dedi. 'Ben kendime bir iş yeri açsam diyorum abi, bir yolu olmalı, bu böyle gitmez' dedi.

Üsküdar otobüsüne bindim. Ayaktayım yanımda bir genç ayakta Dante'nin Cennet'ini okuyordu. 'Ödev diye mi okuyorsun?' dedim. 'Yok' dedi. 'Diğerlerini de okudun mu?' 'Okudum' dedi gözleri gülerek. 'Ne tahsil ettin?' 'Ben elektronik mühendisiyim' dedi. İçim ışıdı.

Üsküdar'da bir oyuncakçıdan rüzgâr pervaneleri aldım Çandarlı'daki ev için. Oyuncakçıda 4-5 yaşlarında bir çocuk annesini çekiştirdi dükkana soktu, bir pervane ve bir araba seti aldırdı annesine. Anne 'Bak başka hediye yok bugün anladın mı?' dedi.  Çocuk aldıkları elinde dükkan sahibinin yanına gitti ve 'Ver bir beş' dedi. Parmakları açılmış elini adamın ellerine çarptı. Şaşırdım. 'Zamane' dedim içimden. Bunlar farklı.. Yarını hayâl edemiyorum.

Tekel Sahnesi'nde 'Tarla Kuşuydu Jüliet'i seyrettim. Kötü bir oyundu.

Eve döndüm.

Galiba Pazar'ı fazla yüklendim.

Melih Anık 





Yorumlar

  1. Yaşadığımız döneme çok yakışmış bu yazı.Fırından yeni çıkmış ekmek tadında.Güne ,zamana tanıklık etmiş ve anı yakalamış.Okuyunca benimde yazmak geldi içimden.Elinize,yüreğinize sağlık.
    Hakan Güneri

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize çok sevindim. Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Bu yazi cok guzel... bu gozlemler cok guzel... gonul gozunuze bin saglık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri