Bir Başka Pazar (31 Mayıs 2015)

Bugün Pazar ('Beni güneşe çıkardılar')
31 Mayıs 2015

Evden çıktığımda kafamda önüme ilk gelen otobüse binmek vardı. İçimden de Taksim yönüne doğru olmasın geçti. Taksim yönüne giden sokaklar caddeler kapatılmış. Şehir tutuklanır mı? Biz alışmışız, tutuklanır. Güneşe çıkarın beni!

Gelen otobüs 27T Şirintepe-Şişli


Otobüste iki-üç kişi var. Yolculuk boyunca 5 kişiden fazla olmadı. Durağa geldiğimizde bir tek ben kalmıştım.

Otobüs ilerleyemediği için indim. Zaten son durağa elli adım kalmış. Otobüs çok dar sokaklardan iki yanda park etmiş araçlara dokunmadan ve çok sert virajlardan geçiyordu. Durağa gelince fark ettim ki sokakta geçecek yer yok.


Gördüğüm otobüsün önünde de beş otobüs sıralanmış. Zamanlarını bekliyor..


Burası Şirintepe son durak.. Meydancık. Bu yörede Çeliktepe, Seyrantepe var. Ama benim geldiğim noktadan bakarsanız tepe değil, çukur.. Herhalde 'tepe'li isimleri Kağıthane'den yukarı bakan biri vermiş olmalı. Zira bu noktadan itibaren Kağıthane'ye doğru dik bir yokuş iniyor. İstanbul'un bu dar sokaklarda otobüsle geçmeyi tasarlayanları tebrik ediyorum.(!) 

Sokaklarda ilham verecek çok bir şey yok. Ben de binalara bakıyorum. Sıralı binalar sokağın tarihini veriyor. Bir kattan sekiz kata kadar değişen binalar var. Şehir yükselerek 'gelişiyor'(?)  Yeni binaların cephelerinde betebe kaplamalar.. Burada moda betebe..


Bir emlakçı vitrininde araba satış ilanı. 'Lina' satılıyor.. 'SARİBİNDEN'



Hemen karşısında 'Peynirin Kalbi'.. Sokak arası dükkanlara bakarım. Edirneli bir şirketin mamülleri satılıyor. Ama Erzincan'dan, Sinop'tan, Trabzon'dan da peynir ve yağ çeşitleri var. Fiyatlar ucuz değil. Tulum peynirleri tuluma değil plastik kaplara basılmış. Onlar da 'betebe'!


Sokak üstünde 'bir türlü' AVM gördüm. 'Bir milyonluk mağaza' şimdilerde 'her şey beş milyon'cu AVM oldu. Enflasyonu hesap ediverin.. ('Ekonomi tıkırında')


Şirintepe 'şehre tepeden bakar'.. 'Keşanlıyı' aradı gözlerim. 'Kentsel dönüşüm' bekleyen tepeler.. İNSANA DÖNÜŞÜM ne zaman? 


Daracık sokakların rasında devesa bir cami. Altında bir AVM ama 'happy'. Muhtemelen bu caminin vakfına ait. Eskiden cami mimarisini bozmadan başka semtlerde caminin dışında olurmuş vakfa gelir getiren binalar. Şimdi ise caminin 'mütemmim cüzi'. Bence hem cami yapısı hem de bu AVM eki çirkin. Muhafazakârlığın da bir âdâbı var.


Evde kahvaltı etmedim. Masadaki pudra şekeri bu böreğe değil sade böreğe serpiliyor. 


O sade böreğe de 'kürt böreği' deniyormuş. Kürt böreğini cetvelle kesiyor usta.. 


Bir kösede emlakçı ilanı. Emlakçı eskiden börekçiymiş anlaşılan. Sermayesi boşa gitsin istememiş, arabasının üstüne ilanları yapıştırmış. 'K.Uygun' krediye uygun demek. 


Mimari çirkinlikler gözüme batıyor.


Bir şirketin reklamcısı çok yaratıcı(!): 'Çeki vericen paranı çekivericen'. Türkçe(!) karşısında  tüylerim diken diken oluyor. 


Binanın ön cephesinde bu 'çek muhabbeti' devam ediyor.. 'çek gönder'li bir ilan. Ben şirketin sahibi olsam bu reklamı onaylayanları kovar şirket ile de ilişiğimi hemen keserdim.


Yolda yürürken  orta yaşlı bir bayanın telefon konuşması kulağıma takıldı: 'Benim rutinimi bozdu' dedi. Baş örtüsü, çanta ve ayakkabıları üzerinde 'marka' damgaları var ama hepsinin 'taklit' olduğu anlaşılıyordu. Teyzenin elindeki telefon taklit değildi. Reklama takılmaktan vazgeçtim.  

Bir kitapçıya uğradım. MESEL isimli kitap beş liraydı. İçinde her şey vardı. Kime ait olduğu  verilmemiş anekdotlar, hikâyeler basılmıştı. Tesadüfen açtığım bir sayfada Aziz Nesin'in bir hikâyesi de yazarın ismi verilmeden vardı.  'İntihal' o kadar yaygın ki.. Aklıma belgesellerini başkalarından izin almadan derlediği yazı ve fotoğraflarla yapan İBBŞT yönetmeni geldi.  100 yıllık kurumda herkes biliyor ama susuyordu. GSY o zatın çektiği belgeselde oynamıştı. 



Aşağıdakini görünce günün tek güzelliği diye çektim. Bu sabah gördüğüm tek güzellik diyeceğim ama bu da çok 'klişe' bir fotoğraf oldu. 


Metroya girerken tam karşımda bir başka çirkinlik. Kaçma şansı yok.. Şehir tutsak ve çirkin.. 



Metro boştu. Gayrettepe'yi geçerken, 'Valiliğimizden gelen bir emirle Osmanbey, Taksim ve Şişhane duraklarının kapatılmış olduğu aracın o duraklarda durmayacağı' anons edildi. 'Anlayışımız için bize teşekkür' edildi. Çaremiz mi var? Bir genç kız 'Yok ya bu ne.. Gene ne oldu?' diye bağırdı. Anlaşılan bugünü bilmiyordu. Bir diğer genç kız 'Anlayış göstermiyorum' dedi.. 

Benim aklıma şu fotoğraf geldi.


Bir de şu:



Bu da kaldı yarım..

Benim için her şey tiyatro her yer tiyatro!

Şişli'de indim.. Caminin bir yanında sabah gördüğüm belediye otobüsleri park etmişti. İçleri  ve Şişli meydanı boştu.  Barikat Osmanbey'de kurulmuş  diye geçirdim aklımdan. Caminin diğer tarafında bir cenaze arabası ve onun arkasına sıralanmış araçlar vardı. Selâ veriliyordu.  Annemi de iki hafta önce bu camiden alıp götürdük. O sabah cenaze arabası cenazeyi evden almak için gelecekti. Şoför, 'Sokağın başında beni  bekle de evi aramadan bulayım' demişti. Şoför arabasını tarif etti bana 'Plakası şu, YEŞİL bir araba..' En umulmadık zamanlarda saçma bir şey oluyor. Sabahın o saatinde o sokağın başından geçen tek cenaze arabası bize geliyordu ve cenaze arabaları zaten yeşil renkti. O arabayı kaçırma ihtimalim de yoktu.

Acı acı güldüm.

Melih Anık


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri