Mehmet ile Osman

Yaklaşık on yıl kadar önce şehrin merkezindeki bir parkın içinde bir genel tuvaletin bakıcısı idi. Aslında onu oraya kimse tayin etmemişti. Mehmet kendi işini yaratmıştı. Tuvaletlerin yapıldığını takip eden bir kaç hafta içinde baktı ki tuvaletler sahipsiz, karısı Meryem ile birlikte bir süpürge, bir kova bir paspas ile tuvalet önünde nöbete başladılar. Tuvaletleri temiz tutuyorlardı. Bir süre bu böyle devam etti. Hatta bir defa denetimden de geçti tuvaletler. Yolu parka düşen yetkili biri ihtiyaç giderirken tuvaletlerin temizliğine hayran kaldı. Gözlerinin içine korku ile bakan karı kocayı kutladı. Bu onlara güven ve cesaret verdi. Ertesi gün bir tüp ve evlerindeki çaydanlık ve demlik ile geldiler. Tuvalet kapısında uzun saatler çaysız geçmiyordu. Kendileri dışında çay içen tesadüfen oradan geçen bir komşuları oldu. Başkası gelir diye bardak sayısını arttırdılar. İki de plastik tabure attılar kapının önüne. Çocukları okuldan çıkınca parka yanlarına geliyordu. Derslerini yapmak için masa lâzımdı. Derme çatma masa yaptı Mehmet. Bir gün birisi on kuruş bırakırken 'kağıt mendiliniz yok mu?' dedi. Hemen en ucuzundan kâğıt peçete alıp koydular masanın üstüne. Artık ihtiyaç gidermeye gelenler ellerini kurulamak için peçete alınca para bırakıyordu masaya. Eski bir yağ tenekesinden çöp kutusu yaptılar. İlk yağmur yağdığı gün içeri kaçtılar ama bu böyle gitmezdi. En kısa sürede tuvaletlerin kapı önünün çatısını naylon ile örttüler. Karı koca arı gibi çalışıyordu. Evden çok zamanları tuvaletlerin önünde geçiyordu. Mehmet akşam geç saatte eve dönerken sermayelerini tuvalet içine koydular, çalınmasın diye de kapıların  kilidini değiştirdiler. Günden güne müşterileri artıyordu. Artık büyük termoslar içinde getirdikleri sıcak su ve daldırma poşet ile  çay ve kahve yapmaya başladılar. Modernlik hijyen gerektiriyordu, hiç değilse görünüşte.

Ben evim o parkın kenarında olduğu ve yürüyüşlerimi o parkta yaptığım için Mehmet ile Meryem'in iş hayatlarındaki gelişmenin yakın tanığı oldum. Şimdi iyice parka yayıldılar, otuza yakın masası yüze yakın koltukları olan bir 'Cafe' sahibi oldular. Mutfakları 'brunch' hazırlayacak kadar büyüdü. Elbette onlar artık çalışmıyor, eleman çalıştırıyorlar. Ev aldılar, araba aldılar... Bey, hanım oldular. Çocuklarını özel okullara gönderdiler.

Mehmet ile Meryem'in gelişmesini görünce aklıma başka bir örnek geldi. Çeşme'de balık yediğim salaş lokantaya yıllar sonra yolum ikinci kez düşünce o salaş lokantanın yerinde iki katlı son derece lüks bir bina görmüştüm. Kapıdaki son model Mercedes'in, patrona ait olduğunu öğrendim. Patron, bize geçmişte kağıt tabaklarda elleriyle servis yapan balıkçı Osman'ındı. Osman bizi hatırlamadı tabii ki. Biz de ona o eski günleri hatırlatmaktan utandık.

O zaman da düşünmüştüm, Mehmet ile Osman'ın hayatlarında yaptıkları aşamayı ben kendi hayatımda yapamadım.      

Melih Anık

Yorumlar

  1. Merhaba,

    Talip Apaydın'ın "Kente İndi İdris" romanı, daha matbaa mürekkebi kurumadan yasaklanmıştı ve buna benzer bir "sınıf atlama" öyküsünü anlatıyordu. Dağıtıma verilemeyecek denli kısa zamanda matbaada el konulan bu kitap benim hayatıma yön verdi. Özetle Mehmet ve Osman tanıdık...

    Bulunmaz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri