Gergedan, Tiyatrocu ve “Rikkat”

Bir tiyatro oyuncusu “Memlekette canımı sıkacak  çok şeyler oluyor, dışarıya çıkmayacağım” dedi, ben de ona “Gergedan oynansa (mı?)” dedim. Bu yazı öyle doğdu.

Herkes bilir ama Gergedan’ı hatırlatayım.

Ülkede giderek herkes gergedanlaşır. “Gergedanlaşma” doğallaşır.  Oyunun kahramanı Bêrenger oyunun sonunda odasında tek başına insan olarak kalma savaşı verir  ve “Bütün dünyaya karşı kendimi savunacağım. Ben son insanım, sonuna kadar öyle kalacağım. Boyun eğmiyorum” der.

İonesco’nun oyununu bilen herkes bunu bilir, tiyatrocu hayda hayda bilir.

Dışarıda “can sıkıcı şeyler olmakta”, tiyatrocu evine kapanmıştır,  “evinden dışarı çıkmak” istememektedir. Bu bana Bêrenger’i hatırlattığı için bir tiyatrocuya “Gergedan’ı hatırlattım. Çok açıktır ki bu o tiyatrocuya yapılmış bir iltifattır.

Burada durun, yazının bundan sonrasını okumadan düşünün. Siz ne cevap verirsiniz?

***********
***********
***********
***********
***********
***********

Tiyatrocunun cevabı şu:
“Güzel olur Melih bey, gelip izlemeyi çok isterim...”

Cevap vermek bir nezakettir kuşkusuz. Cevap için teşekkür ederim.  Ama cevabı veren bir tiyatrocu ise cevabı “oku”mak isterim.

Dikkat ederseniz cevap, “izlemeyi çok isterim” değil “gelip izlemeyi çok isterim”. “Gelip” anlamı değiştiriyor.  “Sen yap da ben seyredeyim” anlamı çıkıyor ifadeden. Daha genişletip “Öyle uzaktan ahkâm kesmekle olmaz sen sahneye koy da görelim” anlamına açık bir ifade. Tiyatrocular için bu çok da yadırganacak bir ifade değil. Tiyatrocularda “elini taşın altına koymak”, suçlayıcı bir ifade hâline geldi. Son zamanlarda borç harç tiyatro salonu yapana göre “eli taşın altına koymak”, borçlanarak tiyatro salonu yapmak demek.  Eline sağlık, aferin de benden ne istiyorsun? “'Kutsal olmayan bir iş' seninki, yaptığın da ticaret" desem ne dersin?  Salonu kirala, cemaatin çoğalsın, para da kazanırsın elbette. Ne ağlıyorsun? Bu açıdan baktığımda bana cevap veren tiyatrocunun aklının arkasında da aynı anlayışın olmasından kuşku duyarım. İyi de benim ifademdeki “iltifatı” anlamıyor mu, anlamak istemiyor mu, anlamak işine gelmiyor mu?

Tiyatrocunun oyunu bilerek cevap verdiğini düşünüp cevabı daha da genişletirsek şöyle bir yorum yapmak mümkün: Dışarıda gergedanlar var; tiyatrocu  evden “dışarı” çıkacak ve gergedanları izleyecek. O evden çıkıp “geleceğine” göre ben “dışarıdayım” ve ben  “gergedan”ım yâni.

Bazılarınızın “Yok artık! ‘Bana ördek dedi’ hikâyesi senin zihninin tuhaflığı” dediğinizi duyar gibiyim. Bir repliği dramaturjik olarak “oku”yorum sayın.

Uzun yıllar inşaat piyasasında çalıştım. Çok insan tanıdım, çok “oyun” gördüm. Bir zaman sonra kendimi emekli ettim. Gönlümün meşgalesine yeniden bağlandım. “Oyunlarla yaşamaya” başladım ama beklediğim “rikkat”i bulamadım. Ben bana söylenenden  “söyleyeni” anlamaya çalışırım. Üzüntüm odur ki “rikkat” kaybolursa tiyatro  incinir, kırılır.


Melih Anık 

Yorumlar

  1. Çıkarsız tiyatro yazarı Melih Anık, dikkat - rikkat diyalektiğini dayatıyor!

    Dikkat: Tehlikeli bir durumda hazır olma durumu; gözüne çarpıp ilgisini çekmek

    Rikkat: İncelik, nâziklik

    Diyalektik: Kavramlar arasındaki karşıtlık ilişkisinden yola çıkarak bunu doğruya varan süreçlerin açığa çıkarılmasında bir ilke olarak kullanan düşünme ve araştırma yolu

    ***

    Tiyatro gibi kirli bir dünyada kulaç atmasına karşın, son derecede kibar bir dille yazı yazma edimini hâlâ sürdürebilen Melih Anık, kendisi nâzik biri olduğu için, doğal ki, karşısındakilerin de daima ince, mütemadiyen nâzik olmasını ve böylece incelik, nâziklik, rikkat ortamının oluşmasını arzu ediyor. Melih Anık'ın böyle bir arzusu olabilir mi?! Tabiî ki olabilir. Hattâ olmuş bile!... Ancak, hiçbir ülkede vukû bulmayan bir durum söz konusu: 1100 kişi bir araya gelerek, "TEMİZ TİYATRO"(?) örgütledi. Böyle bir ülkede, "dikkatsizlik hastalığı" yapısal bir nüfuz alanına sahip olduğu için, bu ülkeden rikkat beklemek hayâldir. Ancak Nâmık Kemal ne demiş: Hayâlle yaşamayan gerçekçi olamaz! Che de benzerini demiş!

    Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri