Tiyatro Ödülü Jüri Üyesi (Bir Söyleşi)

Sunucu(S)- Tiyatro çok önemlidir. Herkes tiyatroya gereken önemi vermelidir. Bugünkü konuğumuz önemli bir tiyatro ödülünün jüri üyesi, HAD. Hoşgeldiniz. Sizi tanımak isteriz.
HAD- Nereden başlasam. Aslında çok uzun bir hikâye ama özetleyerek anlatayım. Ben Anadolu’nun ıssız bir köyünde doğdum. Zorluklar içinde bir çocukluk yaşadım.
S- Tiyatro ile nasıl tanıştınız?
HAD- Yaşadığım köyde tiyatro da yoktu tiyatroyu bilen de. İlk okulu bitirdikten sonra Ankara’ya yatılı olarak gönderildim. Orta okula orada başladım.
S- Ve orada tanıştınız tiyatroyla.
HAD- Hayır. Yatılı okudum. Okuldaki eğitimden dolayı zamanımızın çoğu okulda geçiyordu.Küçüğüz tabii. Bir yere gideceksek birinin sizi götürmesi lâzım. Tiyatroya götürecek çıkmadı.  
S- Okulda tiyatro kolu da mı yoktu?
HAD- Hatırlamıyorum. Zaten benim derslerimde başarılı olmam gerekiyordu. Orta okuldan sonra çok başarılı olduğum için liseye gönderildim.
S- Tiyatro orada başladı?
HAD- Hayır. Fen ağırlıklı bir okuldu. Sanat yerine matematik, fizik, kimya daha önemliydi.  Ailem mühendis olmamı istiyordu. Okulda kalırdım çoğu hafta sonu. Çıktığımda ise akrabalarla buluşurduk. Onlar da akıl etmedi herhalde. Hem onlar bilet alacak ki ben gideceğim. Tiyatro gene olmadı hayatımda. Sonra üniversite giriş sınavında okul birincisi kontenjanından istediğim okula girdim, mühendislik okudum.
S- Üniversitede tiyatro kulübü vardı herhalde?
HAD- Vardı. Ben de ilk toplantısına gittim.  Okulun salonu, sahnesi yoktu, koridorda tiyatro yapıyorlardı. Bir de eskiler yenilere çaylak gözüyle bakıyorlardı, çok “ödev” veriyorlardı, çok kitap okunması gerekiyordu. Mühendislik derslerinde bile o kadar kitap okumadım.  Tartışmalar önemliydi. Saatler alıyordu. Katılmazsan hemen dışlanıyordun.  Kimse seni ciddiye almıyordu. Ben de devam edemedim.
S- Okuldaki oyunları seyretmediniz mi?
HAD- Senede bir oyun çıkıyordu. O da sınav zamanına denk geliyordu, bir türlü gidemedim. Bir de dışlanınca insanın içinden gelmiyor.
S- Peki ya şehirdeki tiyatrolar ve oyunlar?
HAD- Okulun kampusu şehrin dışında idi. Bilet ücretinin cebimize uyduğu tiyatrolara biletler, satışa çıkar çıkmaz bitiyordu. O zaman internet de yok. Özel takip etmek gerekiyordu. Bir de o yaşa kadar tiyatroya gitmezsen o yaşta birden başlayamıyorsun.  Olmadı yani.
S-Gerçekten merak ediyorum bugünün meşhur jüri üyesi nasıl oldu da..
HAD- Üniversiteden sonra hayatın zorlukları içinde bir şirket kurdum.  Şirketi yaşatma zorlukları falan derken geçti bir 10 sene ama başardık. Şirket büyüdü, ama bu arada medyadaki reklâmlarımız da duyulur oldu.
S-Merak ediyorum jüri üyeliğine ne zaman geleceksiniz diye..
HAD- Geldim bile.. Reklâmlar büyüyünce gazeteci dostlarımız da arttı tabii. Bir gün yayın yönetmeni beni aradı, yeni bir sayfa yapıyoruz, seni arayacaklar dedi. Ne olduğunu bilmeden olur dedim. Aradılar. 10 kişinin görüşlerini alıyorlarmış. En iyi 10 kebapçı seçiyorlarmış.
S- Ne alâka?
HAD- Benim anne tarafım Gaziantepli.. Kendisi de çok iyi kebap yapardı. Ağız tadımız aileden gelenek. Dışarda yemek yiyecek olsak hep kebapçıya gidiyoruz. İstanbul’daki tüm kebapçıları biliyorum yani. Bana da sordular saydım. Hafta sonu ekinde tam bir sayfa “uzmanından en iyi 10 kebapçı” listesinde benim dediğim kebapçıların beşi  ilk on arasına girmişti. Benim resmim basılmıştı. “Gurme” yazıyordu ismimin yanında. O zaman “gurme” ne demek bilmiyordum. Sonradan öğrendim ama yaptığım seçimin beğenilmesi gururumu da okşadı. Seçmek güzel bir şey.. Gittiğim lokantalarda tanınır olmuştum, kapıda özel karşılanmaya başladım. Saygı gösteriyorlardı. En özel kebapları hazırlıyorlardı.
S- Jüri üyeliği..
HAD- Sonra bir tv programına çağırdılar. Şefler arası yemek yarışmasında jüri oldum.
S- Evet ben de hatırlıyorum. Galiba bir şef ile kavga etmiştiniz.
HAD- Ben bunca yıllık kebapçıyım. Etin nasıl hazırlanacağını benden iyi kim bilebilir? Kavga demeyelim, ama tartışma büyüdü. Ben yerimden fırladım… Tuttular.. Ama gazetelere düştük. Meşhur oldum.
S- Kebapla kalmadı jüriliğiniz..
HAD- Gazetede en iyi 10 tutmuştu. ‘En iyi 10 kaymakçı’da jüri başkanı oldum. Yani grubu ben topladım.
S- Ne alaka?
HAD- Babam Afyonludur. Afyon kaymak ve sucuk memleketi. Kaymaktan da sucuktan da anlarım. Akrabalarım kaymak, sucuk  üretir hala. Türkiye’deki en iyi kaymağı benim amcamın oğlu üretir.
S-Tiyatroya nasıl geleceksiniz merakım sürüyor hala..
HAD- Oraya geliyorum… “En iyi” seçimlerim beni oldukça popüler yaptı. Bu arada iş hayatında sosyal bir gurup kurdum, Sosyal Mühendisler… Artık sosyalleşme zamanı gelmişti. İş kapasitesi yeni tanışıklıklar ile artacaktı.  Sembolümüz İbis kuşu.. Neden derseniz İbis geri geri gitmeyen bir kuştur. Hep ileri yani. İlk toplantıda gurubun sesinin duyurulması için bir ödül vermesi gerektiği ortaya atıldı. Bir arkadaşımız tiyatro ödülü koyalım dedi. O ödül kurulu başkanı oldu. Kulüp olarak oyun seyretmemiz gerekiyordu. Arkadaşlar görevden kaçıyorlardı. Ödül vermeye karar vermişiz ama gruptan tiyatroya giden yok. Tuhaf ve sıkıntılı bir durum. Dernek başkanı olarak benim gitmem gerektiğini düşündüm örnek olsun diye başı çektim. İlk gittiğim oyunda şimdiki eşimle tanıştım. Flört falan, ben onu takip edeyim derken tiyatrosever olmaya başladım. Eşim o yıl bir ödülün jürisine seçildi. Jüri içindeki halk jürisi için beni aday gösterdi ben de jüriye katıldım. 5 yıl o görevi yaptım. Her oyunu seyretmedim ama elimden geleni yaptım. Zaten eşimin görevi gereği tiyatroya gitmesi gerekiyordu ben de onun peşinden gidiyordum. O âlemi tanımaya başladım o âlem de beni tanımaya başladı. Zaman zaman şirketten destek olmam istendi bazı oyunlara sponsor oldum; başka arkadaşlarımı da sponsor yaptım.. Bir ara “şükran plaketi” verdiler tiyatroya yaptığım katkılardan dolayı. Aslında “özgeçmiş”imi yazıyormuşum yeniden, bilmiyordum.  Öz geçmiş yeterli hale gelmiş olmalı ki  bir gün önemli bir tiyatro ödülünün jüri üyeliği teklif edildi. Ben “yahu ben bile anladım, bu ciddi bir iş ben ne anlarım” dediysem de ikna edemedim. Düşünsenize onların beni ikna etmesi lâzım ama ben uğraşıyorum ikna etmek için. O kadar ısrar ettiler ki kabul etmek zorunda kaldım. Eşimin katkısı da büyük tabii. Çocuklar da büyümüştü. Benim bir kızım bir oğlum var. Evin içinde bir sanat bir sanat! Sabahtan akşama tiyatro konuşuluyor ki bu işi yapan bu kadar konuşmaz.
S- Ne şanslı çocuklar!
HAD- Öyle demeyin.. İşimi tiyatroya göre ayarlamaya başlamışım farkında olmadan. Ortaklarımla “papaz” oluyordum ki uyandım. Sosyal Mühendisler’deki görevimi devrettim. Oradaki arkadaşlar hala devam ediyor tiyatro seyretmeye. Tiyatrolara bedava gidiyorlar. Yıl sonunda da ödülleri veriyorlar. Nerdeyse herkese ödül veriyorlar, derneğin adı duyuluyor yılda bir, iki günlüğüne.  Şimdi ben profesyonel jüri olmuştum. Aslında değerlendirme çok zamanımı almıyordu. Jüri Başkanı işi biliyor. Bizi yönlendiriyor biz de ona uyuyorduk. İkna oluyorduk diyelim. Zaten o bizden çok seyrediyor, adamın işi de bu.. Benim gibiler ise kontenjandan üye.. Aslına bakarsanız tiyatrodan gelmeler de benden fazla bir şey yapmıyordu. Başkan çırpınıp duruyordu. Oyun görelim diye programlar yapıyor, bize görevler veriyor.. Ben de bu kadar çalışan adama ayıp olmasın diye listedeki 100 oyundan birini seçip  seyrediyordum. Şaka maka bir yılda 20 oyun kadar seyrettim ki benim için rekordur.
S- 100 oyunluk listeden 20 oyun mu? Bir kişi mi karar veriyordu?
HAD- Evet.. Bir kişinin çabalarıyla bir liste ortaya çıkıyor, sonra kısa liste hazırlanıyor. Her dalda üç aday.. O liste 25 kişilik halk jürisinin oyuna sunuluyordu. O aşamadan sonra her şey demokratik. Mesele ilk üçte..Zaten herkesin her oyunu görmesi diye bir şey yok. 7 kişiden dördü görmüşse tamam. Ben hep diğer üçteydim. Utanç verici.. Ben de yokum dedim. 
S- Yapmayın.. Sanat alemi bir duayeneni kaybedecek mi?
HAD- Siz yapmayın! Benden sanat duayeni mi olur! Gerçek duayenlere yazık! İşimi de ihmal etmeye başladığımı fark ettim. Bu işi bilen yapsın artık. Biz de dışarıdan alkışlayalım.
S- Tiyatrocular çok üzülecek buna.. O kıvrak kahkahalarınız, doğrucu davutluklarınız, polemikleriniz.
HAD- Sanmam.. Zaten yarısıyla aram açıldı. Bu yüzden karımın işleri de azaldı. Benim yüzümden rol vermiyorlar. İyi gibi durduğum kesim ile de pamuk ipliği ile bağlıyız birbirimize. Ben en iyisi işimin başına döneyim. Sanatın dili başka,kırkından sonra öğrenilmiyor.
S- Medya sizi bırakmaz..  Sizin gibi jüri üyesini nereden bulacaklar.
HAD-  Haklısınız, daha dün güzellik yarışması jüri üyeliği için aradılar ama kabul etmedim. Başkasını bulur onlar.. Zaten reklâm giderlerimizi de kıstık. Artık eskisi kadar bütçe ayıramıyoruz. Medya kimi bulacağını bilir.
S-Çocuklar tiyatroyla ilgileniyor tabii
HAD- Ben bırakınca onlar da bıraktı tiyatroyu. Şimdi biri motor diğeri araba yarışına merak saldı. Hanımın de emekliliği geldi. O da yorgun tabii. Sakin bir hayat sürelim diye şehirden uzaklaştık. 
S- Tiyatro bitmez, değil mi? Hiç değilse bizi seyreden gençler için bir şeyler söyleseniz.
HAD-  Tiyatro önemlidir tabii. Hayat bir tiyatro zaten! Biz 40’ından sonra tanıştık onlar o kadar geç kalmasın. Sonradan olunca sonu gelmiyor. Erken erken başlasınlar.
S- Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
HAD- Bir şey değil.

Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri