İBBŞT Yeni Yönetmelik Üzerine Düşünceler (2)


Eski Yönetmelik’de(EY) Yönetim Kurulu’nun 7 üyesinden  4’ü tiyatro kökenli. Yeni Yönetmelik’de(YY) ise yeri kesin olan bir tiyatro kökenli üye var, o da Genel Sanat Yönetmeni. İBB Başkanı tarafında seçilecek 3 üyenin durumu ise Başkan’a bağlı. Seçtiği üyeler, onun ne kadar baskı altında olduğunu gösterecek. İlginç olan Başkan’ın Belediye Meclis Üyeleri arasından seçeceği üye. Belediye Meclisi’nin “resme” katılmasında nasıl bir ihtiyaçtan doğduğu ise meçhul. 

Yönetim Kurulu, EY’de Genel Sanat Yönetmeni, olmazsa kıdemli üye sanatçı başkanlığında toplanırken YY’de Genel Sekreter Yardımcısı ya da Daire Başkanı başkanlığında toplanması ön görülmüş. Genel Sekreter Yardımcısı, Daire Başkanı sanatçı değilse, tiyatro sanatın eline bırakılmıyor.

YY’de Yönetim Kurulu, 4 üye ile toplanıp 3 üye ile karar alabiliyor. 7 üyelik bir kurulda azınlıkla karar almak mümkün ki bu alışıldık bir durum değil. Salt bu madde bile demokratik değil.

EY’de Karar Defteri Genel Sanat Yönetmeni’nin zimmetinde iken YY’de “Müdürlükçe imza altına alınır” dendiğine göre bu sorumluluk da Genel Sanat Yönetmeni’nden alınmış görünmektedir. Bu Genel  Sanat Yönetmeni’ni haberi olmadan toplantı yapılabilir ve karar alınabilir demektir.  

YY’de Yönetim Kurulu’nun görevleri sayılırken “Müdürlüğün sanat faaliyetlerini tiyatronun kuruluş amacından sapmadan, günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde planlamak, programlamak” birinci maddededir.  İfadelerin ne kadar muğlak olduğu bellidir.  “Kuruluş amacı” ile “günümüz ihtiyaçlarına cevap vermek” nasıl bir arada olabilir? Eğer günümüz ihtiyaçlarına cevap vermek dikkate alınacaksa kuruluş amacının zaman bağlı olarak değişebileceği kabul edilmiş demek değil midir?  Ayrıca Şube Müdürlüğü’ne indirgenen Sanat Kurumu’ndan “tiyatro” diye bahsetmek de kafa karışıklığını göstermektedir. Tanımlarda bahsedilmeyen “tiyatro”dan ne anlaşıldığı da muğlaktır.

Öte yandan “günümüz ihtiyacı” ile akla muhafazakârlık tartışması gelmektedir ama esas konu o kadar değildir. Yönetmeliği hazırlayanların tiyatro ile bilgi ve ilgilerinin olmadığı açıkça belli iken onların hem Türkiye’de hem de dünyada tiyatro sanatının geldiği noktada yeni akımlar, yeni teknik ihtiyaçlar, tiyatroda söylem ve eylemleri kastetmediklerini anlamak zor değildir. (Ortada tek hedefi var : Muhafazakâr tiyatro. Ne demekse?) Tiyatroda “oyuncunun görevinin yönetmenin “istediğini” yapmak, yönetmenin  görevinin de  her şeyden önce ne istediğini bilmek ve bunu talep etmek olduğu anlayışı değişmektedir.”  Yani sahnede “mutlak otoriteden onay almak” günümüzün tiyatrosunda ortadan kalmaktadır. Tiyatro, “Budur!” yerine “Nedir?” sorusu ile yapılmaktadır. “Tiyatro, masadaki yerleri değiştirir ve her katılımcı o masada olmak için geçerli sebepler bulmak , süreç içinde pay sahibi olmak ve ortaya çıkan üründe hak talep etmek durumunda olur.” “Kolektif olarak çözüm yolları aranır.” Sanırım bu yazdıklarım yönetmeliği yapanlara bir şey ifade etmeyecektir ama yönetmeyi düşündükleri sanatın özelliklerini anlamaya çalışsalar  “İsteme, emretme, kontrol etme” üzerine kurdukları  bir yönetmelikle tiyatroyu yönetmeyeceklerini ve de işi ehline bırakmaları gerektiğini anlarlar. Bu konu muhafazakârlık tartışmasından daha da önemlidir.  Olmaz ya, muhafazakâr da olsa yapılan tiyatroda “tiyatronun gerçeği” herkese lâzım olacaktır.  Tiyatro bu yönetmelikle tam anlamıyla “salla başını al maaşını” olur, herkes “görev”ini yapar ve gider ama yapılan tiyatro olmaz. İnisiyatifi olmayan sanat olmaz. Zorla şiir yazdırılamayacağı gibi zorla tiyatro da keyif vermez, sürdürülemez.

Tahmin edileceği üzere Yönetim Kurulu’nda Genel Sanat Yönetmeni  “sembolik” bir görevdedir. Yönettiği kişilerin performans değerlendirmesini bile Müdür ile birlikte hazırlaması öngörülmüştür.

 Yönetim Kurul kararlarının bir kısmı da İBB Başkanı onayına bırakılmıştır. Örneğin gala gösterisi yapmak için de İBB Başkanı onayı gerekmektedir. İBB Başkanı’nın kendi atadığı yöneticilere güveni yok mudur?  Esasında Yönetmeliğin 59. Maddesinde “Bu yönetmelik hükümlerini Büyükşehir Belediye Başkanı yürütür” denilerek amaç ve çerçeve çizilmiş olmaktadır. Tiyatro gibi özel bir donanım gerektiren bir kurumun yönetilmesinden, o özel donanımı olması beklenmeyen bir Belediye Başkanı nasıl sorumlu tutulabilir? Bu ona da yapılan bir haksızlık değil midir? Ayrıca her şeyi tek kişiye bağlamak  çağdaş  iş yönetim kurallarına ne kadar uygundur?

YY’de Disiplin Kurul üyeliği için EY’de “15 yıl kesintisiz hizmet vermek” hükmü 10 yıla indirilmektedir. Bu aslında kurumun kökleri ile ilgili bir durumu da ortaya koymaktadır. Ya 15 yıllıklar azalmaktadır ya da 10 yıllıklara da kapı açılmaktadır. Ama bu, bir geleneğin de ortadan kalkması demektir. Bir anlamda yapılan, 15 yıllıklar ile 10 yıllıkları bir anda  aynı havuza koymaktır. Tiyatro gibi bir meslekte bu, usta-çırak ilişkilerini bozarak  kaosa neden olur. Zira 10 yıllık biri 15 yıllık bir ustası hakkında karar vermek durumunda kalabilir.

YY’de de EY’de olduğu gibi Şube Müdürlüğü bünyesinde görev alacak tüm personel Genel Sanat Yönetmeni’nin(GSY) önerisi ile Yönetim Kurulu’nca atanır. Ancak YY’de tanımlanan Yönetim Kurul’unda bürokrat egemenliğini ve de Genel Sanat Yönetmeni’nin “sembolik” durumunu hatırlarsak GSY’nin durumunun ne olduğu ortaya çıkar. Bu Genel Sanat Yönetmeni’nin “kucağına bırakılmış” çocuğu büyütmesi durumunda kalacağının; yetkisi olmadan sorumluluk taşıması beklendiğinin açık göstergesidir. Yani GSY’nin  taşıdığı davulun tokmağı başkasının elinde olacaktır. Çağdaş tiyatro(sanat) bu anlayışla icra edilemez.

EY’de “tiyatrodaki faaliyetlerini aksatmamak koşuluyla Yönetim Kurul onayı ile kurum dışında çalışma yapabilirler “ maddesine YY’de “kurum dışındaki çalışmaları için ve her defasında izin almak” şartı eklenmiştir. Bunun dizi, film, seslendirme vb çalışmalar için bir zorlaştırma, kısıtlama  olarak konulduğu açıktır.  Ancak kısıtlama getiren  hükümlerin personel arasında birlik ve beraberliği bozabilecek nitelikte olduğu da unutulmamalıdır.

Genel olarak İBB’nin  Şehir Tiyatroları’nı zaptı rapta alma amacı çok açık. Bu yönetmeliğin tiyatronun ihtiyaçlarını karşılayacağını, tiyatro mesleğinin kurallarına uygun olduğunu söylemek olanaksızdır. Ayrıca da tiyatro sanatının gereklerini bilmeyenler tarafından hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Ülkemde tiyatro sanatının böyle algılanması üzüntü vericidir.  Acı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ni oluşturan 301 üyeden hiç biri, kurumun yöneticileri ile görüşmemiş, fikirlerini almamış, onları âdeta yok saymıştır.  Ülkemde nedense iktidarı elinde geçiren her yönetim, temsil ettiği fikir fark etmeksizin, sanki hiç gitmeyecekmiş gibi  işin gereğine göre değil, kendi amacına göre bir düzen kurmaya çalışıyor. O nedenle de her yeni gelen eskiyi değiştiriyor. Bu yap-boz düzeni istikrarı ve başarıyı getirmiyor. İlerleme ancak mevcuttaki aksaklıkların iyileştirilmesi ile sağlanır, yap-boz ile değil. Öte yandan çok eminim ki kendilerine caiz görülen bu yetkiler başkası tarafından kullanılacak olsa itiraz ederler.  Bu yapılan tiyatroya bir darbedir. Darbelerin ülkemize hiçbir şey kazandırmadığı ortada iken yeni darbelere neden ihtiyaç duyulur ki!  

Melih Anık

 İlgi
Viewpoints Kitabı- Anne Bogart,Tina Landan-Türkçesi: Fatih Gençkal-Mitos Boyut Tiyatro Kültür Dizisi 94 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri