Darülbedayi Ruhu ve İBBŞT Modeli

Paris’deki Odeon Tiyatrosu müdürü Mösyö Antuan’ı(M.Antoine) İstanbul’a çağırarak Şehzadebaşı’nda Letafet Apartmanında te’sis eylediğim ve Darülbedayi ismini verdiğim Tiyatro Mektebi’nin müdürlüğüne ta’yin ettim.”

İstanbul’un unutulmaz belediye başkanlarından biri olan Dr.Cemil Topuzlu, 1914’de te’sis ettiği Darülbedayi Tiyatro Mektebi’ni  ’40 Yıllık Hâtıratım’ isimli kitapta böyle anlatmış.

Muhsin Ertuğrul ile devam edeyim:
Cemil Paşa İstanbul’un bin bir derdinin o kadar içine gömülmüştü ki tiyatro-konservatuvar konusunu 1914 yılında ele alınca kendi adına işleri yönetmesi için Reşat Rıdvan Bey’i görevlendirmişti.  Reşat Rıdvan Bey, Türk Tiyatrosu için çok hareketli sayılan 1910 yılında İstanbul’daki Sahne’-i Milliye-i Osmaniye Topluluğu’nun başkanı idi.”  

Muhsin Ertuğrul’un anılarından öğrendiğimize göre Muhsin Ertuğrul Burhanettin Bey ile Reşat Rıdvan Bey’in birleşerek kiraladıkları Odeon Tiyatrosu’ndaki oyunlar için  5 lira aylıkla sözleşme imzalamıştır. Muhsin Ertuğrul, Reşat Rıdvan Bey’i ve ona olan  hayranlığını anlatır anılarında. Yâni Darülbedayi’nin temellerinde Dr. Cemil Topuzlu, Reşat Rıdvan Bey vardır. 28 Haziran 1914 tarihinde Sirkeci tren istasyonuna inen M.Antoine’ı karşılayan Reşat Rıdvan Bey’in yanında Reşat Rıdvan Bey’in hazırladığı ‘hoş geldin söylevi’ni okuyacak Muhsin Ertuğrul vardır. Cemil Paşa o sabah Letafet Apartmanına gelmiş ve Muhsin Ertuğrul’a “Uzun boylu yerleşmeye kalkmayın. Yakında İstanbul’a yakışacak tiyatroyu da yaptıracağım. Burada çok kalmayacaksınız” demiştir.

Bugünlerde ‘okul’ diye başlayıp sonradan  ‘atölye’ adına dönülen ama İBBŞT’nın ‘adını anmak istemediğim’ GSY’nin lâf arasında ‘okul’ demeye devam ettiği  Darülbedayi Tiyatro ‘okul-atölyesi’nin yukarda anlattığım kuruluş öyküsüyle bir yakınlığı var gibime geliyor. İBBŞT  ilk ilânını ‘Ustalar Çırak Arıyor’ diye yaptı, ben itiraz ettim şimdi ’Ustalarla Çıraklar Aynı Sahnede’ diyor.

İBBŞT’nın ‘adını anmak istemediğim’ GSY  "Ustalarımızdan 'Şehir Tiyatrosu bir okuldur, beş konservatuara bedeldir' gibi cümleler duyduk hep. 'Konservatuardan daha çok sahnede ve kuliste öğrenirsiniz' denirdi bizlere. Tiyatro sanatının farklı disiplinlerinde uzmanlaşmış Şehir Tiyatroları sanatçıları ve emekli ustaları birikimlerini bugünün gençleriyle paylaşacak.” diyerek bir temel yapmaya çalışıyor; Orhan Alkaya  “Darülbedayi sözcüğü Reşat Rıdvan tarafından konservatuarın Türkçe çevirisi olarak önerildi ve kabul edildi.”(Cemil Paşa'nın anılarına göre yanlış.) derken bugünlerde İBBŞT’da görülen bu  atak,  derinlerde başka niyetlerin varlığını gösteriyor. Hadi ben konunun daha derinlere doğru köklendirilmeye çalışıldığını da hissediyorum diyeyim. Ben tecrübemden kaynaklanan hissiyatımı,  iç güdülerimin bana düşündürttüklerini  yazıyorum. Konuşma aralarında geçen ifadeler ve özellikle  ‘Darülbedayi- i Osmani (Osmanlı Güzellikler Evi)’ bugünün modasına da çok uygun.

Her ne kadar İBBŞT’nın ‘adını anmak istemediğim’ GSY umut dolu gelecek resmi çiziyorsa da  İBBŞT’nın kaderi  ile ilgili tereddütlerin ortadan kalkmadığını hissediyorum. Bu durumda yapılanlar  bana karanlıkta ıslık çalmaya  ya da ölmekte olan hastaya doktorun ‘iyi olacaksın’ demesine benziyor. Bence bu harekette,  konuyu bir tiyatro okuluna bağlayarak Darülbedayi‘i yeniden doğurmak ;  ismin büyüsünden yola çıkarak duvardaki eskimiş çerçeve içindeki dedeyi hatırlamaktan doğan hissiyatı yapışkan olarak kullanmak eğilimi var.  Bu arada Darülbedayi’nin bir Osmanlı kurumu olmasının vurgulanması da mânidar. Ama işin temelinde İBBŞT’nı yaşatmak için bulunan bir çözümün varlığı kendini gösteriyor: kurumun sırtını bir okula(konservatuara) dayayarak hem kurumun kalıcılığını sağlamak hem de kurumdaki kadroya iş bulmak.    

Yazımı okuyanlar içinde ‘iyi ya kurum yaşayacak daha ne istiyorsun’ diyenler mutlaka olacaktır. Ben bu yolla kurumun yaşayabileceğine inanmıyorum. İş hayatı tecrübem siz bir oyun kurarken karşınızdakilerin de bir oyun kurduğunu gösterdi bana. Bazen de kurulan oyunların kurumları yaşatmak yerine öldürdüğüne tanık oldum. Bu gerçek, ancak olaylara zaman ve mekân olarak uzaktan bakıldığında ortaya çıkar. İyi niyetliler şaşar kalır.

1914 yılının maddi ve manevi koşulları bugün yoktur. Bugün ‘Darülbedayi’i sorsak körlerin fili tarifi gibi farklı cevaplar alırız. Kaldı ki bugünkü tiyatro, nostalji üzerine değil bilim ve maddi koşullar üzerine inşa edilmektedir. Konservatuarlar (ki onların eğitimi bile sorunludur) varken tiyatro eğitimini kurslara, ‘usta-çırak’ ilişkilerine bağlamak gerçekliği olmayan bir şeydir.  “ Musahipzade Celâl, Refik Ahmet Nuri, İsmail Hakkı Dümbüllü, Kel Hasan Efendi ve Abdi Efendi”lerin kişilikleri özeldir. Onların oyunculukları taklit edilebilir ama o kişilikler yoksa taklitlerin içi boş kalır. Kaldı ki onların aynısını yeniden yaratmanın iyi bir düşünce olduğuna da mümkün olduğuna da  inanmıyorum. Bugün eğitimin gayesi ‘Yetenekli gençlerin ustaların elinde şekillenmesi’ değildir, gencin kendi içinden çıkarabileceği şeklin farkında olması ve kendini keşfetmesinin sağlanmasıdır. Altındaki ateş canlandırılmaya çalışılan Darülbedayi ‘atölye-okulu’  bu nedenle boş bir çabadır.     

Tiyatro dünyasının en önemli sorunu finansman ve yönetim modelidir. ‘Shakespeare Globe’u yaşatan ne Shakespeare’dir ne de ‘Globe’. Önce ekonomik  modeli  tasarlanır onu saygınlaştıran  isim sonradan bulunur. İBBŞT, isimden başlayarak ‘ölüyü diriltmeye’ çalışmaktadır. Kurumu ‘başarılı’ göstermeye çalışarak, zaten olması gerekeni abartarak, başarı örnekleri uydurarak bürokrasiden destek alma gayretleri genellikle ‘sırt sıvazlama’ ile sona erer.

Hedef açık ve net olmalıdır. Türkiye’nin ‘özerk ve ödenekli’ tiyatro kurumlarına ihtiyacı vardır ve tiyatronun en önemli meselesi de budur. İBBŞT 100 yıllık geçmişinden aldığı gücü bu amacı gerçekleştirmek için  politika yapmadan kullanmalıdır. Bir yerden bir yere ulaşmanın en kısa yolu ana yoldur.

Melih Anık  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri