Câmilerimizin Hârikulâde Olması İçin

Bu sabah rastladığım bir 'twit' bana bu yazıyı yazdırdı. Twit  Abu Dhabi’deki  ‘Sheikh Zayed Grand Mosque’ (Şeyh Zayed Ulu Camii) hakkında idi. Biraz araştırdım.  Camiyi tanıtan http://m.szgmc.ae/en adresinde bir sayfa  var. Cami nasıl bir vizyon ve rüya ile yapılmış, yapımın temellendiği teori nedir orada yazılı. Bu sayfa bile vizyonu anlatmaya kâfi.



Yazıldığına göre liderin ‘imkânsız diye bir şey yoktur’ vizyonundan yaratılmış bu yapı. (Hatırlayın, Caligula : ’İmkânsızı istiyorum’) Caminin mesajında  Kur’an’ın 49:13 ayetinden( ‘Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere boylara ayırdık. Allah katında en seçkininiz kötülüklerden en çok korunanızdır. Allah her şeyi bilir her şeyden de  haberdardır’ Meâl: Yaşar Nuri Öztürk)  esinlenilmiş. Tolerans, fikirlere saygı ve fikirlerin teatisinden  insan hayatının ve tarihinin zenginleşmesine vurgu yapılması amaçlanmış. Caminin Abu Dhabi ve çevresinde sevgi, tolerans, rasyonel düşünce  ve karşılıklı dialogu tesis etmesine vurgu yapılmış.

Caminin mimarı 1951 Suriye doğumlu Youssef Abdelki . Yapımda Osmanlı, Memlûk ve Fatimî stillerinden yararlanılmış. Dünyanın neresinde en iyisi varsa oradan malzeme getirilmiş.(Türkiye’den de) Farklı ülkelerden sanatçılarla çalışılmış. Yâni Müslüman olmayan ülkeler ve sanatçılar  var.  Bu Müslümanlığın ilk yıllarında  Medine’de yapılan camilerde de kullanılan bir usul. Bizans’tan Türk, Ermeni, Rum ustaların ve değişik diyarlardan malzeme getirtildiği biliniyor.

Caminin fotoğraflarını görünce kıskandım. Aklıma Çamlıca’da inşa edilmekte olan cami geldi. Neden biz dünya çapında ses getirecek ve dünya kültürüne katacağımız olağanüstü bir sanat eseri yaratamıyoruz? Osmanlının çağına göre çok ileri olan sanatçılığı neden devam ettiremiyoruz? Neden yeni yapılan camilerimiz birkaç istisna dışında -ki onları da kendi içimizde ileri saysak da dünya çapında olmadıklarını kabul etmek zorundayız- bu kadar sıradan? Hatta çoğu çirkin? Eskiden kalanları da koruyamıyoruz.

Türkiye’yi ve dünyada pek çok ülkeyi  gezmiş biri olarak söylemem gerekiyor ki inançların olağanüstü abideleri insanı inanmaya daha çok ikna eder. Yüce Yaratıcı’ya ruhların teslim edilmesine  ve önünde secdeye varılmasına  neden olur. Güzel sesten dinlediğiniz  ezan sizi sarar sarmalar. İnanmasanız da o ses, görüntü kafanızın kalbinizin bir yerinde saklanır ve bir gün çıkmayı bekler. Yâni estetik yâni sanat, inançları kökleştirir, sağlamlaştırır. Ve insanın tüm insanlara ve insanlığa şefkatle, sevgiyle yaklaşmasını sağlar. Ama sanatı yaratanın da sanata ihtiyacı vardır. Sanat bilen ile bilmeyen bir olmaz.  

Benim yazılarım tiyatrosuz olmaz. Tiyatro seyretmemiş bir  mimar ile seyretmiş bir mimarın çizecekleri  camiler çok farklı olur. Elbette tiyatro seyretmiş  mimarın eseri diğerine üstün olacaktır.

Tiyatro ile sorunu olan  büyüklerimiz bilmeli ki tiyatrosu (balesi, operası) olmayan bir toplumdan çıkacak mimarların çizdiği camiler ruhsuz olacaktır. Ruhu olmayan ruhu aktaramaz. Lütfen düşünün ve tiyatrolara(sanata) dokunmayın.


Melih Anık  

Not: İçinizden şu geçiyor biliyorum. Abu Dhabi'de tiyatro mu var? Yok belki ama liderleri tiyatro olan yerlerde eğitim almışlar..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri