FRESK ve Zorlu Holding

Başlığa bakınca ne alâka der gibisiniz. Anlatacağım..

Fresk, iki seyyahın yolda rastladıkları bir keşiş aracılığıyla kadınların yer aldığı bir duvar resmini görmeye gitmesini anlatıyor(muş). İKSV Tiyatro Festivali kitapçığında anlatmış. Konuyu bilmeyen biri için anlaşılması kolay değil. Eminim bilmeyenler fili tarif edecek.


İstanbul Tiyatro Festivali'nde tek gösteri yapan Fresk bir gecelik misafirdi zaten ama Zorlu PSM'de ev sahibi gibi ağırladı bizleri. Ben Fresk'ten çok memnunum. İKSV da iyi ev sahibi idi. Koreograf Angelin Preljocaj'a Onur Ödülü sundu. Fransızca bilen dostlarım ödül töreninde konuşan Preljocaj'ın Türkçeye çevrilmeyen cümlesinde  "İşte gelen geliyor" dediğini söyledi. Bu cümlesiyle terör bahanesi ile Türkiye'ye gelmekten son anda vaz geçen Ostermeier ve Shaubühne'ye de iğne batırmış oldu. Bir Fransız bir Almana Türk sahnesinde ders verdi desek yanlış olmaz.



Fresk çok güzel bir dans gösterisi idi. Beş kadın beş erkekten oluşan dansçılar ışık ve gölge ile oluşturulan masalsı bir atmosferde gösteriye cuk oturmuş müzik eşliğinde şahane bir 80 dakika yaşattı bize. Oyun sonunda öğrendiğimiz, içimizi acıtan "dün geceki ölümü" ile  Azzedine Alaia'nın imzasını taşıyan kostümler bize onun vedası oldu sanki. Fresk, sanatın, yaratıcılığın, disiplinlerarası işbirliğinin, disiplinin, durmak bilmeyen çalışmanın ürünü olduğunu hatırlattı her sahnesi ile, yeniden yeniden.  Ne gariptir ki ben gösteri boyunca kıskançlıkla "neden bizde olmuyor neden biz yapamıyoruz" şeklindeki, zihnimi işgal eden sorulardan kurtulamadım.

Sahi biz neden yapamıyoruz neden bizde olmuyor Fresk?
Dansçı mı, besteci, kostüm ve dekor tasarımcısı mı ışığı ve gölgeyi iyi bilen ışık tasarımcısı mı yok bizde? Sanırım onları bir araya getiren, hayâl ile yaratıcılığı ile birleştiren Angelin Prelcolaj ve de sanatın değerini bildiği için onun arkasında duran sponsorlar yok. Var olmak isteyenler de ne zorluklarla karşılacaklarının bilgisi dna gibi bedenlerine yapıştığı için çakılı kaldıkları yerlerinde hareket etme istek ve duygusunu kaybetmişler. Angelin Prelcolaj dünyayı hedef almış. Eserleri tüm dünyada merak ediliyor, sergileniyor. Seyirci de müşteri eninde sonunda, iyi ürün istiyor. O merkezin sahibi, dünyaya mal satan Zorlu iyi bilir bu gerçeği.  



Zorlu PSM sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak için Zorlu Center içinde inşa edilmiş bir merkez. Center'in arsası 800 milyon dolara satın alınmış. Toplam harcamanın 2,5 milyar dolar olduğu söyleniyor. 100 bin metrekare arsaya 600 bin metrekare inşaat yapılmış. Boğaz ön görünüm bölgesi için bu katsayı yüksek ama yer üstü inşaat alanı istenilen standartlara göre düzenlenmiştir. Metrekaresi 10000 - 18000 dolardan satılan ve 118 ile 738 metrekare arasında değişen 584 daire satışından maliyetin karşılandığını ve de yatırımın oldukça kazançlı olduğunu söylemek rahatlıkla mümkün. Ayrıca 24 milyon dolardan satılan 1300 metrekare büyüklüğünde 'penthouse'lar ve de 200 dükkanlık para basan bir alışveriş merkezi var. 615885 metrekarelik toplam inşaat alanı içinde çok amaçlı sanat merkezinin metrekare alanı en fazla 50000 metrekaredir ki yapının prestijine kattığı değer, onu yapmak ve yaşatmak için harcanan paranın çok çok üstündedir. Yer altındadır izin verilen inşaat alanından çalmaz.

Sanat ile ilgili bir yazıda inşaatçılığımın ortaya çıkmasının nedeni var. Görüşlerine ve bilgilerine değer verdiğim dostlarımla yaptığım söyleşide onlara "Zorlu, neden kalıcı bir sanat topluluğu yaratmaz ve sürdürmez?" diye düşüncelerimi paylaştığımda onlar, "Zorlu'nun yaptığı büyük iş, uluslararası grupları getiriyorlar hem de zarar ederek. Hem ayrıca Zorlu'nun sahip olduğu vakıf çocuk tiyatrosuna çok yatırım yapıyor" dediler. Çok iyi, bravo, takdir ettim ama yukarıda verdiğim rakamları yeniden gözden geçirdiğimde gördüm ki "yetmez". Ayrıca bu konuda "zarar" tüm yatırımın getirisine bakılarak hesaplanır. Bu açıdan Zorlu'nun Zorlu PSM'de zarar ettiğini, edeceğini düşünmüyorum. 

Zorlu gibi şirketlerimizden sanata daha çok yatırım yapmalarını istemek hakkımızdır kanısındayım. Onlar yurt dışından ünlü toplulukları getirip "pazarlayarak" ya da yurt içindeki topluluklara sahnelerini "kiralayarak" "görevlerini" tamamlamış/yapmış sayılmazlar. Benim kişisel beklentim binalar dışında da kalıcı işler yapmalarıdır. Bunun başında dünya çapında bir sanat topluluğunu kurmak ve yaşatmak gelir. Bu, toplumdan aldığını topluma vermenin en hayırlı yoludur. Yerli araç üretecek gruba katılan Zorlu'dan ülkemin aydınlanmasını ve iyi bir izlenim kazanmasını sağlayacak sanat alanında  dünyada ses getirecek, dünyanın kovasına bu topraklardan beslenen şahane şeyler katarak o kovadan maşrapamızı utanmadan doldurmamızı sağlayacak bir şeyler yapmasını istemek "fazla" olmasa gerek. Size bir şey diyeyim mi? Beyoğlu'nda Emek Sineması'nı çatıya taşıyarak bize önceden görülmemiş, tahmin edilemeyen bir proje örneği veren grup da kalıcı bir sanat topluluğunun kurucusu olup yaşatırsa onu da bağışlamayı düşünebilirim.

Nasıl yapılacak derseniz bunun yolunu tarif edecek onlarca kişi çıkar bu toplumdan. Yeter ki niyet olsun.

İnanın Fresk'i yaratmak Zorlu Center'i ya da Grand Emek'i inşa etmekten çok daha büyük ve değerli bir iştir.     


Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri