Bir Cuma (3 Temmuz 2015 - 3) Cuma Namazı Üzerine Gördüklerim Düşüncelerim

Dünyanın en renkli bölgesi Eminönü. Bugün Cuma.. Cuma namazı çok önem verilen namazlardan biri. "O kimse(yâni Cuma'yı kaçıran) tövbe edinceye kadar onun ne namazı ne zekâtı ne orucu hiçbir hayrı ve hasenatı kabul edilmez' şeklinde bir hadis olduğu bile söyleniyor. Dükkânların önündeki görüntüler, anlayışı ve ilgiyi anlatıyor.



Bu bir geleneğin yeni yorumu. Çok eskiden namaza giden esnaf kapıya bir sandalyeyi ters koyar gidermiş. Şimdi bir sopa konuluyor ama dükkânda mutlaka bir kişi hırsıza karşı nöbetçi bırakılıyor. Bazı dükkânlarda içeride satış devam ediyor. Kepenk kapatan dükkânlar daha samimi bence..

Yukarı doğru yürüdüm. Marpuççular Sokağı, namaz hazırlığını gösteriyordu.


Bu sokakta görünen tek cami var.. Yeşil boyalı Çelebioğlu Hoca Alaaddin Cami. Namaz saati gelince farklı bir durum ortaya çıkıyor.


Cemaat ikiye bölünmüş meğerse.. Biri secdeye varmışken diğeri henüz el bağlamış. Öndekiler, sokaktaki caminin cemaati, diğerleri ise Marpuççular İş Merkezi'nin üçüncü katındaki caminin imamına uyuyorlar. Cemaat, seslerinden imamlar arasındaki farkı anlıyor sanırım. Ya da herkes önündekinin hareketine bakıyor. Bu daha büyük bir ihtimal. Zira çoğunluk imama uyduğu için dua da okumuyor. Bana daha ilginç gelen şey ise şu: İki rekat namazın sonunda selam verilip namazın bittiği anlaşılınca namazdan önce uzun uzun bekleyen cemaat bir anda yangından kaçar gibi kalkıyor oturduğu yerden. 
Bu noktada benim dini bilgilerim ışığında görüşlerimi paylaşmak isterim. Cuma namazı vakit namazı ve hutbe ile bir bütündür. Vakit gelince ilk olarak dört rekat vakit(öğle) namazının sünneti kılınır. Cami içinde ezan okunur. İmam hutbe için minbere çıkar. Hutbeden sonra iki rekatlık Cuma namazı kılınır. Ardından Cuma namazının dört rekat sünneti kılınır. Ardından dört rekat öğle namazının farzı ve iki rekat sünneti kılınır.
Bizde ise Cuma namazına hazırlık, hutbe sırasında yer bulmak, sokağa karton sererek üstünde oturmak ile geçer. Cemaat Cuma namazının iki rekat  farzını kılar ve kaçar. 
Çocukken beni yanında namaza götüren rahmetli babam gerek bayram namazlarında gerekse Cuma namazlarında hutbenin dinlenmesinin gerektiğini öğretmiştir. Bayram namazlarında hutbe namazdan sonra gelir. Ancak cemaat namazı kılıp hutbeyi dinlemeden hatta yanında namaz kıldığı insanlarla bayramlaşmadan kaçar. Babam böylelerine çok kızardı.

Namazdan sonra kaçanların ardında bıraktığı resim bu..


Cuma namazı sırasında Marpuççular İş Merkezi'nin tüm koridorları cami haline geliyor. Dükkanlar da camiye dahil ediliyor. Bazıları dükkanları içinde namaz kılıyor. 




Caminin kapısında biri bir karton kutu içinde bağışları biriktiriyordu. Yanına yaklaşan bir kişi 'Diyanete değil, değil mi?' diye sordu. Bağış toplayan adam ' Hayır, vakfa' dedi. Hangi vakıf olduğunu sormadı, bağış yapan adam kutunun içine parayı bıraktı.

Ben ibadet üzerine uzun uzun düşünürüm her zaman.. İbadet her yerde yapılır ancak bizim dinimizde cemaat olmaya özel bir dikkat olduğuna inanırım. Cuma namazının da cemaatin bir araya getirilmesi ve ortak sorunların konuşulmasının sağlanması gibi bir anlamı vardır. İbadet gittikçe şekilsel olmaya başladı.   Öte yandan bu Cuma kulaklarıma inanamadığım bir vaaz dinledim. Dün önünden geçtiğim bir camide(yukarıda bahsettiğim camilerde değil) imam şunu söyledi : 'Yetimin başını sıvazlamak sevaptır. Yetimin başını okşayın. Yetimin başı ampule benzer. Ampul de güzeldir'


Beni camilerden uzak tutan işte bunlardır. Ben camilere vakit saatleri dışında gitmeyi ve oralarda kendimi, evreni ve büyük yaratıcıyı Allah'ı düşünmekten büyük keyif alırım. Vicdanımın sesini açık ve net duyarım.    

(devam edecek)

Melih Anık 


Yorumlar

  1. Merhaba,

    Dini bile kendi çıkarları için pazarlayanların us dışı zamanlarındaki zifirî karanlığında yaşadığımız için istekle, istemle, istençle elde edilmesi gereken din, giderek isteksiz, istemsiz, istençsiz seçim hâline geliyor ve yeni doğmuş bir kuzunun lekesiz duruşu giderek bozuluyor...

    Bulunmaz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri