Bir Hayâlin Yıkılışı : “Son Şangrila”(?) Butan
Butan’a seyahat etme
düşüncesi “gayri safi mutluluk” ifadesini ilk duyduğum anda başladı. Ülkenin
Kral’ına ait bu sözü duyduğumda kendimi
“mutluluklar ülkesi” hayâli içinde buldum. Araştırdığımda Butan
seyahatleri bir başka ülkeyle birlikte yapılıyordu. Oysa ben sadece Butan’da
zaman geçirmek istiyordum. Sonunda bu olanak doğdu ve “Son Şangrila..Trongsa Festivali ve Butan” gezisine katıldım. Ama
şunu bilmekte yarar var, Butan’a sadece Butan uçakları (Druk Air) inebiliyor. O
nedenle de bir ‘ara-ülke’den geçmek lâzım. Bize uyan havaalanı ve şehir Delhi
oldu. Giderken yarım, dönerken bir gün Delhi’de zaman geçirdik.
Butan, Çin- Hindistan- Tibet üçgenine sıkıştırılmış bir
ülke, Budizm’in Vatikan’ı sayılıyor. Bugün, “abi”si olarak Hindistan’ı seçmiş.
Bir zamanlar ülkeyi korumak için kiralık Hintli askerlerle aynı cephede
Tibet’le savaşmış. Hindistan’a sormadan
hareket etmediği söyleniyor. Tarihi hakkında çok uzaklardan bilgi yok, kimisi
yanmış, arkeolojik kazı da yapılmamış. Bugün sadece toprak üstünde kalanlar
eğer yanmamış, yıkılmamışsa bir fikir veriyor. Yer altı zenginliği de
bilinmiyor, kazılmamış çünkü. Ancak birileri ne olduğunu uzaydan
görüyordur. Bir şey olsa durum daha
“başka” işgal olurdu. Yapılan kazılar sadece tarıma ve ev temeline ait
şimdilik. Halkın %90’ı tarım ve
hayvancılıkla uğraşıyor. Ülkede sadece çimento, kalsiyum fabrikası var. Bunları
kullanacak yetişmiş insan olmadığı için
inşaat işçisi Hindistan’dan geliyormuş.
Ülkedeki Hintli sayısı Hindistan’dan fazla diye de espriler yapılıyor.
Aynı uçakta seyahat eden USA, Hindistan ve Butan Başkanlarından USA’lısı
çantasında taşıdığı dolar banknotlarını “bunlardan bizde çok” diye uçaktan
dışarı fırlatmış; Hintli olanı ise aynı gerekçe ile çantasındaki saatleri
atmış; Butan Kralı da Hintli Başkan’ı uçaktan atmış “bundan bizde çok" diye.
Butan’da coğrafya da sizi bir yükseklikten diğerine atıyor.
Bakıyorsunuz binlerdesiniz, bir saat
sonra üç binleri geçmişsiniz. Tansiyonu olan dikkat etsin. Manastıra girerken
de yanınızda yün patik olsun. Siz soğukta bile çıplak ayakla gezen rahiplere
bakmayın. Bence onların helâlarını da kullanmayın. Yangın nedeniyle imkân olmuş
da yenilenmiş manastırlarda doğal olarak süslemeler de yeni. 13-14 yüzyıllardan kalma “dzong”lar(manastır)
bugünün cart renkleri ile boyanarak eski yaşatılıyor. Kapalıçarşı’nın
tavanlarının nasıl yenilendiğini hatırlayın.
Kral’ın girip çıktığı kapıya yakın nerdeyse 100 metre mesafedeki
manastırın yaşamına tanık olun. Eğer gerçekten “görebiliyorsanız” eğer “rüya
âleminde” değilseniz Campbell’in bahsettiği hayatın “sıkışmışlığından” mutluluk
çıkarmanız mümkün değildir. Doğrusunu isterseniz o bölgede başka bir ülkeyi
görmüşseniz Butan zayıf bir tekrarı olur diye düşünüyorum. Myanmar, Thailand
her bakımdan çok daha cazip.
700 bin nüfuslu Butan’ın sadece dört uçağı varmış bu sene
beşincisi eklenecekmiş. Denilene göre uçakların masrafları arttıkça ülkeye
girmesi izin verilen turist sayısı artıyormuş. Turist en çok 12 gün ülkede kalabiliyormuş.
Coğrafi yapısı nedeniyle ülkenin tek uluslar arası havaalanı Paro’ya iniş
sıkıntılı. Ayrılırken de yolun iki
kenarındaki, 8500 metrelere varan buzdan
“izbandut”ların soğuk nefesleri ile yarattığı türbülansla, gelen geçeni
selama zorlaması da ayrı bir heyecan.
Ancak önce Allah’a(isterseniz Buda’ya) sonra da Avustralya’da
özel yetiştirilmiş pilotlara güvenmekten başka çareniz yok. Ama pilotlar
eğer uçakta verilen son kullanma tarihi geçmiş tereyağı gibiyseler, “Tashi
delek!”
Butan Devleti, ülkeye kabul edilen turist sayısını
sınırlamış. 2012 yılında yılda 60.000 turist kabul etmişler. Uzmanına göre bu,
300.000 geceleme demek oluyormuş. Butan, her bir geceleme için(uçak bedeli hariç)
kişi başına en az 250 US dolar yatırılmasını zorunlu tutuyormuş. Acenteler devlete bu parayı önceden yatırıyor
ve devlet %65’ini tahakkuklara bakarak acentelere dağıtıyormuş. Bu tutar “standart
altı” bir seviyenin bedeli. Butan’da geceliği 1700 US Dolar olan Aman Otelleri
de var gücünüze göre ama o seviye turist çok değil, o fiyatlar grup turuna da
uygun değil. Turistlerin alacak bir şey(gümüş, kitap, örtü vb) bulup harcama
yapmaları geliri arttırır tabi ama alacak şey de yok ya da kalitesine göre çok
pahalı ve de Hint malı. Yukarıdaki
hesaba göre yıllık turizm geliri yaklaşık 75 milyon dolar. Bir kaynağa göre
Butan’ın yıllık ihracatının 150 milyon dolar olduğunu düşünürseniz turizmden
gelen bu para önemli. Ama “turizm” ülkenin “ahlâkını bozacağı”(?) için bence
tam da “gönülden” turist gelsin de istenmiyor.
Butan’ın ihracat kalemleri tarım ürünleri ve de Hindistan’a sattığı
elektrikten oluşuyor. Butan’ın toplam
elektrik üretimi, ihtiyacının % 67 sini karşılıyormuş. “Kendine yetmiyor bir de
ihraç mı ediyor” demeyin. Zira elektrik üretiminin zirve yaptığı dönemlerde
üretimde de “fazla” olabilir. Kral ülkeye “elektrikle ısın!” emrini vermiş. Bu
nedenle kaldığımız otellerin tümünde elektrikli radyatörler vardı. Onlar da
standardı ve ısı izolasyonu olmayan odalarda boşuna bir “hararetlenme” hâli
içindeydi. Pencereler ve kapılar yerli
üretim ahşaptan ve “sızdırmalı” model. Bir otelde(ki valiye ait olduğu söylendi
ve otel olarak yapıldığı belli idi) kapılar asma kilitle kilitleniyordu. Kapı
arkasında ise ahşaptan yapılmış sürgü vardı.
(Standardı olmayan ülkede mutluluk olabilir mi?)
Butan, Budizm’in Vatikan’ı diye anılıyor. Bunu korumakta da
kararlı oldukları izlenimi edindim. Dinî sembollerden(şans, bereket vb) biri
“fallus”, evlerin cephelerinde sıkça görülüyor.
Butan’da tanığı olduğum kadın erkek ilişkilerindeki “rahatlığın”, “Kutsal kaçık” diye anlatılan “Free yogi” Drukpa
Kunley’in “pleasure”(zevk) üzerine çeşitlemelerinin bir sonucu olduğunu
sanıyorum. Kunley, duyguların üzerindeki
baskıları kaldıran bir dil kullanmış, ifadede rahatlığı tercih etmiş, özellikle
kadınların “aydınlanması” ile “meşgul
olmuş”. (“I can have sex with many women, because I help them to go the path of
enlightenment” Size bir şey hatırlatıyor mu? Göbeğe âyet yazılıyor mu öğrenemedim.)
“Fallus”, festivallerin de en önemli aksesuarı. Soytarı(Atsara)’nın elinden
eksik etmediği, sırtında taşır gibi yaptığı, suratınıza salladığı nesneye
“ucube” muamelesi yapmayın, “böyle sanatın içine tükürmeyin”, suratınıza
tükürtmeyin, o “kutsal” bir nesne..
Genellikle turdan dönenlerin “beğenme” katsayısı çoktur.
Aksi bir durum kendi tercihini inkâr anlamına gelir zira. O nedenle herkes
beğenecek bir şey bulur. Körün fili tarif etmesi gibi. Bazısı da abartır “rüya”
gibi diyerek. Butan için anlatılanlar bence çok abartılı. Ayrıntılı
düşünür ve ülkede olanlara belli bir
mesafeden bakarsanız gerçek gözünüze batar, rüyanızı kâbusa çevirir. Kuzey Kore’yi yerin dibine batıran Batı,
Butan’a nedense daha toleranslıdır. Her
ikisinde de insandır beni ilgilendiren, insanın ezilmişliğidir, karlı dağlar,
rododendronlar değil. Butan, Batı’nın
iki yüzlülüğünün kanıtlandığı bir örnektir.
Ama sadece o mu? Bayram turlarının en popülerlerinden biri
Butan’dır. Bazen bir festivale rastlar.
Butan festivallerinin amacı, mevcut bağların güçlendirilmesi, yeni
tanışıklıkların kurulması, özellikle aile fertleri arasında yakınlığın
arttırılmasıdır. Festivaller toplumsal anlamda yakınlaşmayı ve ahengi arttırmak
içindir. Bunun da “mutluluk” getireceğine inanılır. Kendi bayramında “evinden
kaçan” Batılı, Butan’ın bayramına bayılır, anlata anlata bitiremez, kimisi de
“dzong” yolunda Hacı Ali Muhiddin lokumu tutar “gezidaş”larına, iyi mi!
Butan için bir
“mutluluklar ülkesi” etiketi var ki bu daha da rahatsız edici. Benim için asıl
olan Butan üzerine yaratılan bu “mutluluk” havasıdır ki yukarda değindiğim
hususlardan daha da önemlidir. Butan,
300 yıllık Krallık.. Bölgeleri
kontrolleri altında tutan ağaların, şeyhlerin uzlaşması ve bir araya gelmesi
ile ortaya çıkarılmış bir devlet. İlk Kral’ın seçiminde de ruhban sınıfının ve
İngilizlerin etkisi çok büyük. Bugün Butan tv’lerine baktığınızda “Butan’ın
generalleri”nin kırmızılar içindeki ruhban sınıfı olduğunu görüyorsunuz. Yani
bugün de dinin yönetimde etkisi çok. Aksi de söylenmiyor zaten, Butan bir din
devleti. Şu anda başta beşinci Kral
var. “Gayri safi mutluluk” ifadesi dördüncü Kral’a ait ve 1970’de söylenmiş. Kral’ın
“gayri safi mutluluk” söylemi hem Batı algısına hem de kendi ruhban sınıfına
yönelik bir oyun sanki. Zira Kral
”aydınlanmış devlet” ile Budist yani dinî devlet modelini kendi geleceği için
en emin strateji olarak sürdürmektedir. Batılı ise “mutluluk ülkesinin” içini
kendi algısına göre doldurmaya kışkırtılmaktadır. Erkeklerin birden fazla
kadınla evlenebildiği; kadınların aynı aileden birden fazla kişi(dört erkek kardeş) tarafından
karı olarak alınabildiği bir düzenin dünyada “mutluluklar ülkesi” ile
pazarlanmasına ve “bozulmadan gidin” sloganlarının nasıl bir reklâm olduğuna
şaşırmak için gittim sanki Butan’a. Kral’ın istediğine toprak dağıttığı, merkez
Timpu’da TOKİ benzeri binaların yükselmesi ile arazi fiyatlarının her gün
katlandığı, Budizm ve Hinduizmin
dışındaki tüm inançları yasaklayan, binlerce insanı Butan’dan kovan; insanları
dinle uyutan; Hindistan’ın arka bahçesi, küçük kardeşi; alt yapısı yetersiz;
kaçakçılığa yönelmiş insanları madden perişan ama dine ile ilişkileri de
sorgulanmaya açık ve “suistimal edilmiş” bir halkın kaderine mahkûm
edildiği bir din devletinden
bahsediyoruz. Bu dönemde hele de otel
odanıza ilâve yorganı getiren kızın tirtir titrediğini görmüş, anasının
Karadeniz kadınları gibi saman veya odun yığınlarını taşımalarına “ah ne
otantik!” dememişseniz; sokakta ayakkabısı parçalanmış kendi teninin ısısı ile yürümeye
çalışan ve hep sırtında bir şeyler taşıyan yoksulluğa içiniz acımışsa; ellerinden
düşürmedikleri, başından ayrılmadıkları işporta tezgâhlarındaki son model
telefonlara bakıp “büyük çelişki”yi görmüşseniz; “gho”ları içindeki insanların
doğayla mücadelesini, tek tip gıda
beslenmenin yol açtığı yetersiz beslenmeyi düşünürseniz; ortalama yaşamın 57
yıl olduğunu unutmamışsanız, yâni “rüya gören” değil, “düşünen” biriyseniz
Butan’daki zavallılıktan “naif bir huzur” havası çıkarılamayacağını anlarsınız.
Joseph Campbell “Mitolojinin Gücü” isimli kitapta Chartres
Katedrali’nden bahseder ve der ki “Medeniyetimizin
ruhsal sembollerini kaybettik. Bu nedenle Fransız kasabası Chartres’e gitmek
muhteşem bir şey. O katedral’in içinde çocukken içinde yaşadığım imge dünyasına
geri dönüyorum ve bu harika bir şey. Ruh aslında hayatın hoş kokusudur. Hayatın
içine üflenen bir şey değildir, hayatın içinden gelir.”
“Doğaüstünün doğalın
üzerinde ve ötesinde olduğu düşüncesi öldürücü bir düşüncedir. Ortaçağlarda
dünyayı sonunda bir çorak ülkeye, insanların gerçek olmayan hayatlar
yaşadıkları, ruhban sınıfının öğrettiğine göre , doğaüstü kanunlar onlardan
öyle yaşamalarını istediği için insanların gerçekten istediği hiçbir şeyi
yapmadığı bir yere dönüştüren işte bu
düşünceydi.Çorak ülkede ,insanlar aslında onların olmayan ama kaçamayacakları
kanunlar tarafından karşılarına koyulan amaçları gerçekleştirir.”
Butan’da hep onun söylediklerini geçirdim aklımdan. İnsanlar
Butan’ın içine ruh üflemeye çalışıyor ve
ruhban sınıfı “öğretiyor”, insanlar istediği şeyi yapamıyor ve ortada, baharda açan çiçeklerine, musonlarla
coşan ırmaklarına rağmen “çorak” bir ülke var.
“Bozulmadan gidin” ile ne anlatılmak isteniyor bilmiyorum.
Çarpık düzen düzelmeden gidin mi deniyor?
Bu iptidai hayat değişmeden görün ve şükredin halinize mi demek
isteniyor? Yoksa bir yerlerde zavallı insanların geri bırakılmışlığı ruhlara
iyi mi geliyor bilmiyorum. Eminim ki kimse, Butan’da yaşananları kendisi
yaşamak istemez.
“Merhamet” üzerine
inşa edilmiş ve muhafazası istenen bir sistemin merhametsizliğini her yerde
görmek mümkün. Her biri bizim Divriği Ulu Camii görkeminde ve onun gibi yandı
yanacak yıkıldı yıkılacak gibi duran iki bin beş yüz ‘dzong’da her yıl yüzlercesi
tekrar edilen festivaller(“Tshechu”) ruhban sınıfın, gücünü daha bir
belirginleştirdiği toplantılar. Günün sonunda rahiplerin ve de Ölüm Tanrısı’nın
önünden saygıyla geçerek, sepete birkaç kuruş atıp renkli bir ipi umut ve
inançla almak törenin de bittiği an. Bu sırada festivalin soytarıları da halkın
arasında dolaşıp parsalarını topluyor. Sanat ile dinin “uzlaşması”. Brecht
duygulara seslenen bir biçimi buralardan almış ve akla seslenerek yeni bir
yöntem geliştirmiş. Batı tiyatrosunun temellerinde bu dinsel âyinlerin izi var.
Türkiye’ye döndükten sonra Akaretlerde bir binanın camında ışıkla yazılmış bir
ibare gördüm “Akıl duyguyla yönetilir” diye. “Aklın yakıtı duygudur” diye
çevirdim kendimce ki Butan’da bunu “gördüm”. Butan seyahatinin bence yegâne
kazanımı, festival sırasında gördüklerim ve hissettiklerim idi. Tiyatro meraklısı olarak gösteriden
çıkarılabilecek pek çok öğreti var diye düşündüm. Tiyatroculara böyle bir
“âyin”i görmelerini öneririm, Paro, Butan için en makul ve akla yatkın bir
merkez.
Butan’ın sokak köpeklerine dikkat edin derim, ben çok şaşırdım.
Geceler boyu havlıyorlar ama gündüz sus pus. Karanlıktan korkuyorlar diyesim
var. İnanılmaz bir şekilde hayatın içindeler. Saldırmıyorlar, hayatı
paylaşıyorlar. Bir Butan’lıya sordum “Herkes onlara aileden birisi imiş gibi
davranır” dedi. Bu, doğu kültürlerinde her şeye “sen”(“you” yani “it” değil)
demenin bir başka göstergesi. Köpekler ülkenin bir yurttaşı gibi.. Bence sadece
köpekler mutlu Butan’da..
O çok bilinen tv reklamları ile zorla yaratılmış bir “pazar” olan; Hint malı üzerine ‘Çin malı’
damgası vurarak “kaliteyi arttıran”(?) bir ülkeyi ve insanlarını, Batı’nın
diline kapılıp “mutluluklar ülkesi”
“rüya gibi tatil” tanımları içine “sıkıştırırsanız” o insanlara haksızlık etmiş olursunuz. Kuzey
Kore insanları gibi Butan’ın insanları da sevilmeye lâyık, bundan çok daha
iyisini hak ediyor. Umarım bir gün hak
ettikleri “mutluluğa” kavuşur. Ama o
insanları, onları dünyanın çizdiği resmin içine sokarsanız çok yanlış yapmış
olursunuz, onları o resme mahkûm edersiniz.
Butan bence şimdilik Paro ve Timpu’dan ibaret. Tehlikeli dağ
yollarında riske atıp uluslar arası havaalanı olan Paro’dan çok
uzaklaşmanız size yeni bir şeyler
getirmeyecek. Eğer mutlaka gitmek isterseniz
o bölgeye yapacağınız gezinin yanına ekleyin, Paro Festivali’ne(2-6
Nisan) denk getirip Butan’a gidin. Üç
dört gün kalın. Açacağım diye gittiğiniz Butan’dan “çakra”larınızı kapatmadan dönün. Bence şimdilik
o kadar yeter. “Tashi delek”!
Melih Anık
Butan fotoğraflarım için adres:
“Mitolojinin Gücü”
Joseph Campbell-Bill Moyers, Media Cat
“Invoking Happiness” -
Khenpo Phuntshok Tashi (Bu kitabı festivali seyretmeden önce alın,
okuyun.Paro Müzesi’nde “mask” bölümünü ziyaret edin. ) Yazar (bir zamanlar da
olabilir) Butan Müzesi Müdürü imiş. Kitap Butan’da 33-45 US Dolar civarında satılıyor. Paro
çarşısında var. İnternette kitabı temin edebileceğiniz adres olarak şunu
buldum: http://www.marymartin.com/web/SearchPublisher;jsessionid=D78F5A4DE366AC1DFE85FCBCC878EE02?publisherParam=Khenpo+Phuntshok+Tashi%2C
Yorumlar
Yorum Gönder