Meslek Seçimi

Mayıs’dan başlayarak Ekim'e kadar yılın bu aylarında bazı evlerde önemli bir konu ,gündem oluşturuyor: Meslek seçimi..
O yıl üniversiteye girecek çocuğu olan aileler tüm bilgi, tortu ve beklentileri ile katkıda bulunarak en doğru seçimin yapılması için çaba harcıyorlar. Kendisine sorulsun sorulmasın ailenin yakın çevresi de olayın içine karışıyor. Herkesin de bir fikri var!
O zamana kadar salt “Üniversite okuma” ile genelleşen arzu, bu aylarda daha somut soruların yanıtlarını bulma zorunluluğunu  getiriyor : Hangi üniversite? Hangi meslek?
Her yıl yenisi açılan üniversiteler , iyi öğrenciyi kapma yarışındaki üniversitelerin “gel-gel”leri , maddi koşulların zorlaması , kılık kıyafette farklı kurallar vb ölçütler tercihlerin dayanakları durumuna gelmiş.
Bir de bir kararla tüm düğümün çözüleceği , geleceğin kararlaştırıldığı inancı bu ayları tam bir kaos haline getiriyor.
Hedefin tüm eğitim hayatı boyunca kararlaştırılamamış, yönlendirilememiş olması , her şeyin bağlı olduğu girişi sınavı , sıralama sonuçları vb “matematiksel” gerçeklerin önceden tahmin edilememesinden kaynaklanıyor. (Sınavı düzenleyenlerin de matematiği zayıf zaten !) Çocuklukta belirlenen “doktor olacam, mühendis olacam” hedefleri ,  dönemsel gerçeklerin nasıl “tecelli” edeceğine bağlı. Sonunda “şans” en büyük rolü oynuyor ve sonuçlara bakılarak teselli cümleleri kuruluyor , başarı alkışlanıyor. Kimse “kaderinin efendisi” değil ki. Sonuç “Allahın takdiri” ve de “Hayırlara vesile olsun”!
Üniversite okumanın bu kadar özendirilmesinde “statü” ön planda. Aslında istihdamda üniversite mezuniyeti çok da aranmıyor. Sunulan iş olanaklarının nerdeyse %80’i üniversite mezunu olmayı zorunlu saymıyor.
Zaman içinde yeni “iş”ler ortaya çıkıyor. Bazıları için nasıl bir eğitimin olması gerektiği açık değil. Bazılarında akademik eğitim de yok zaten.
Bir taraftan mesleklerdeki zamanla daha da ince ayrıntılarla “dallanma”(“branşlaşma”)ya rağmen , istihdam gerçeği nedeniyle daha “amorf” mesleklerini  gerektiren işler ortaya çıkıyor. Bu çelişki gibi görünse de gerçek.
Üretime dayanmayan ,üretimle büyümeyen  ekonomilerde  üniversitede neyin uzmanı olmanız değil pazarda ne iş yapmaya razı olmanız koşulları belirliyor. “İş” türleri kısıtlı  . Talebi belirleyen arz dengesiz  , ücretleri  belirleyen  “meslek  hiyerarşisi”nin ölçütleri karmakarışık .
Kısıtlı kaynaklarla hareket etme zorunluluğu nedeniyle organizasyonlarda esneklik , yatay kaydırmalarla terfi , düşük maliyetin tecrübeye yeğlenmesi , “tek adam”lar  vb gibi hususlar bireye başlangıçta cazip ama zamanla bıktırıcı gelmeye başlıyor.   
Esnek organizasyonlarda hareket etme zorunda kalan birey, yeni pozisyonu  hakkında pek az bilgiye sahip olduğu için kararlarının yanlışlığını iş işten geçtikten sonra anlıyor.
Bu koşullar içinde bireyin dikkati uzun vadeye değil o ana odaklanıyor. Günü kurtarmaya odaklanma nedeniyle  “olduğu kadar olan” birikim , gelecek   yatırımında sermaye olarak kullanılamıyor. Bireyin durumu zarda gelen sayılar arasında bağıntı varmış gibi düşünen ama  aslında şanslı gününde olan kumarbazın durumuna benziyor. “Ne iş olsa yaparım” zarı , günü kurtarıyor ama geleceği tehlikeye atıyor.
Bir işi iyi yapmak yükselmeye engel oluyor .  Ne iş ile başlamışsanız o kaderiniz oluyor.
Muğlak bir resim içinde birey , olanakları nasıl değerlendirdiğine bağlı  bir esir durumunda kalıyor. Modern kurumların muğlaklığı, yapısal boşluklar ,gevşek organizasyonlar nedeniyle kestirme yol , yan yol fırsatları yaratıyor görünse de aslında bireyin risk almasını kışkırtıyor. Risk almasını bilen kişiler de belirsiz ve muğlak bir ortamda ayakta kalabilen kişilerdir. Ancak muğlak durumdan yararlanmaya kalkışan daha güçsüz kişi güçlüye oranla kendini sonunda sürgünde hissediyor.
İstatistiklere göre, “yetersiz performans” nedeniyle işten atılan bir broker’ın iş değiştirdiğinde kazancının artması ihtimali, kendi isteğiyle işini değiştiren bir broker’dan iki kat daha yüksekmiş. Bunu açıklamak kolay değil.
İstatistiklerin verilerini incelemek için  kişinin ebeveynlerinin sınıfsal kökeni , ırk, eğitim düzeyi ve şans gibi değişkenlere dikkat etmek gerekiyor.
Yine de içine sinen bir mesleği seçtiğine ikna olan birinin(eğer “aile”den değilse) kendi mesleğinde yönetici konumuna gelebilmesi için (normal koşullarda) işe başladıktan sonra 10 yılın geçmesi gerekiyor. Ancak kişinin kendi mesleğinde söz sahibi olması yeterli değil , mesleğin de toplumda sözü geçen bir meslek olması gerekiyor.
Demek ki meslek seçerken en az 15 yıl sonrasını kestirebilmek zorunlu. Bunun ne kadar zor olduğunun değerlendirmesi herkese göre değişir. Ama dünyanın gidişatı da ön ve kesin kestirimlerin yapılmasını güçleştiriyor.
Öte yandan iş bölümü aslında “böl-yönet”e ;  “öğrenen organizasyon” , öğrenemeyenlerin(bir türlü “akıllanmayanların”) tasfiyesine dönüşüyor.
 Kimse “iş”in bütününü algılayamıyor ayrıca  algılaması istenmiyor.
Organizasyonlarda makas kullanan “çolak”; ulak “topal” ; telefon operatörü “sağır” ; pazarlamacı “dilsiz” ; görüntü yönetmeni “kör” ama her pozisyon için “yakıştırılan” “bizden” !!!  İnsan kaynakları çalışıyor!
Beyin fırtınası, ‘Bey’in fırtınası haline gelmiş. Bey , kendi duymak istemediğini duyunca “fırtına” yaratıyor. İnsan kaynakları boşuna “inisiyatif sahibi” eleman arıyor. Aslında onca organizasyona rağmen şirketler “bir kişilik akılla” yürütülmeye çalışılıyor.
“Head Hunter”ların sunduğu “zarif ve kapsamlı” dosyalarla aramalarına son noktayı, patron , tanıdığını işe alarak koyuyor. Kendisine eleman buldukları şirket altı ay içinde iflas edip personel  işsiz kalınca , “Head Hunter”lar da “kelle avcısı”na dönüşüyor.
“360 derece” denilince akla önce Beyoğlu’nda bir bar, ardından “panaromik manzara” geliyor.
 40 larına varmış bir kişinin dünyanın ve ülkesinin gidişatına göre aniden , kendine yeni bir “ufuk” çizmesi olasılığı da az değil.  Bir anda kendini emekli ederek  hobi edinme, daha ulvi bulduğu amaçlara kendini adama vb durumlar çoğalmaya başladı.
Eskiden “Meslek ahlâkı” öne çıkıyordu. Seçilen mesleğin, kişinin ahlâkını biçimlendirmesine önem verilirdi.  Şimdi kişinin ahlâkına uygun bir meslek seçimi daha doğru. Zira meslek seçme aşamasına kadar içinde yaşanılan toplum, insanın ahlâkını şekillendiriyor.
Ahlâkın dışında kalması hoş görülen meslekler ortaya çıkmaya başladı. İnsanlar  daha çok ve nedenle bir araya gelme vesileleri yaratıp sosyalleşip örgütlendikçe meslek ahlâkında aşınma hızlandı. “Temizlenme” doğal akışa bırakılmış.
Belki de zamanımızda mesleğe ait ahlâkı aramak boşuna. Her meslek , kişinin ahlâkına göre icra ediliyor. İşte bu , belli bir yaştan sonra “sorun yaratmaya” başlıyor. Görece olarak başarılı olanın(?) ahlâkı , dönemsel olarak meslek ahlâkına örnek gösteriliyor. Meslek ahlâkı da nesillere göre değişiyor.
Meslek seçimi , bu nedenle önce “kendini tanıma” dan başlamalı. İnsan en azından kendi iç sesini duyabilmeli.
Kişinin, özellikle “kendini tanıyarak” mesleğini seçmesi en doğru çözüm gibi geliyor bana.  İnsan hiç değilse “kendi etmiş,kendi bulmuş” olur.

Melih Anık

Yararlanılan Kaynak :
R.Sennett- Karakter Aşınması - Tercüme: Barış Yıldırım - Ayrıntı Yayınları
E.Durkheim-Meslek Ahlâkı- MEB Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri