Benim Bayramlarım


Benim bayramlarım babamın sağ olduğu yıllarda kaldı. İnsan babası ölünce büyür derler ya çok doğrudur. Ben babam öldüğünde büyüdüm ama o bayramlar da gitti. Babamın olduğu bayramlar kışa denk geldi. 'Kış bayramları'nı yaşadım ama ömrümün 'yaz'ıydı o zamanlar. Çocukluktan gençliğe geçtiğim yılllardı. Bayram sabahları baş ucumdaki yeni giyeceklerimi hatırlamıyorum ama babamla gittiğim bayram namazları hiç aklımdan çıkmıyor. Caminin dışında kalacağımız için bir gece önceden hazırlanan seccadeleri, genellikle yağmurlu ve de karlı havalar olduğu için, seccadelerin altlarına serilecek naylon örtüleri ve evden çıkmadan annemin pişirdiği sütlü Türk kahvesini unutmadım. Babam ile karşılıklı sütlü kahve içmek büyüdüğümün göstergesi idi. Koltuğumuzun altına sıkıştırdığımız seccadelerimizi alıp camiye giderdik. Kendi seccademi taşımak da adam olmanın göstergesi idi. Babamın seçtiği yere önce naylonları sonra seccadeleri serer, ayakkabılarımızı çıkarıp seccadenin baş ucuna koyar bağdaş kurup otururduk. Hocanın dediklerini yarı duyar yarı anlar o ânın huşu dolu havasına kaptırırdım kendimi. İçime ılık ılık bir şeyler akardı.


İlkokul seviyesinde namaz dualarını ve namaz kılmayı öğrenmiştim.  O yıllarda ilkokuldaki haftada bir saatlik din dersi ve ailenin katkısı ile dini bilgiler de öğrenilirdi. Kelâm ve fıkıh öğrenmedik ama siyer öğrendik. Bence dini görevli olmayacak biri için yeterli bilgim vardı. Rahmetli küçük dayım meraklı bir aydın idi. Dini konulara sorgulayarak bakan bir dindardı. Onun da etkisi olmuştur üstümde. O yıllarda annemin bir akrabası, diyanet okumuş aydın bir hoca idi. Onu tanımak da şansım oldu sanırım. Yıllar sonra aramızda yaklaşık otuz sene olan hiç dua bilmeyen bir doktor kadın tanımıştım. Geçen zaman içinde din eğitimini ne hâle geldiğini şaşırarak öğrenmiştim. Aradan epey bir zaman geçti. Şimdi din konusu çok karışık bence. Herkes bir tarafından çekiştiriyor. Bu kadar din konuşulan bir ülkede üç kağıtçıların, yalancıların artması da ortada sorun olduğunu gösterir. Neyse bayram namazına döneyim.  

Hoca bayram namazının yılda iki defa olduğu için unutulma ihtimali olduğunu bir mazeret olarak belirtir bayram namazının nasıl kılınacağını anlatırdı. İlk yıllarda bayram namazlarında babamın yaptıklarını yapardım. Bildiğim duaları okurdum. Kulağımda babamın fısıldayarak tekrar ettiği duaları hâlâ hatırlarım. Ayakta, otururken, rukûda, secdede o da belki de ben duyayım diye hafif yüksek sesle duaları tekrar ederek bana hatırlatırdı sanırım. Namazın sonunda bayram hutbesi bitmeden bayram namazının bitmediğini söylerdi babam. Erken erken kaçanlara da kızardı içinden. Namaz sonunda etrafımızda kalanlar olmuşsa onlarla bayramlaşırdık. Eve dönerken genellikle simit alırdık. Annem bu arada çayı demlemiş, kahvaltı sofrasını hazırlamış olurdu. Hiç vazgeçmediği soru 'nasıl cemaat kalabalık mıydı?' idi annemin. Kahvaltıdan önce bayramlaşırdık. Kahvaltıdan sonra annem masaya portakal rengi kadife bayramlık masa örtüsünü serer, içine  şekerleri koyduğu gümüş şekerliği koyardı. Babam öldü, annem öldü, gümüş şekerliği hırsız çaldı. Bayramlar yaza geldi. Eski tadı yok bayramların.   

Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri