Kısa /Uzun/ Küçük/ Büyük/Baş/Yan ROL
Lâçin Ceylan bir “twit” yazmış:
“Rolün kısa veya uzun
olmasına önem verilmesi ancak Türk tipi bir cehalette konu olur. Kısa zamandaki
performans çok daha zordur ve ustalık ister”
Ceylan, tiyatro eğitimli bir oyuncu ve yönetmen. Tiyatroda,
sinemada ve tv dizilerinde görev aldı. Bu nedenle oyunculuğun üç alanını da
biliyor olduğuna inanıyorum. O nedenle sordum:“Sinema ve tiyatrodaki
"kısa rol" arasında fark var mı? Yönetmenin etkisi var mı, varsa ne
kadar?” Sorumun tv dizilerini içermediğini şimdi fark ettim ama dizilerin
sanat ile ilgisi olmadığına göre unutmuş olmam da iyi olmuş.
Yazımın başlığında “rol” denince çağrışan kelimeleri dizdim:
“Kısa /Uzun/ Küçük/ Büyük/Baş/Yan ROL” Tabii ki “küçük rol yoktur büyük oyuncu
vardır” ifadesi her zaman geçerliliğini koruyor. Bu söylemin hem ciddi hem de
alaylı bir anlam kazanması, duruma ve söyleyene ve de oynayana bağlıdır.
Örneğin biz, üniversite tiyatrosunda kullanırdık. Bizim durumumuzda oyunculuk
düzeyleri arasında zaten çok da büyük farklar yoktu. Bize oyunu yarım
bırakmayacak, işi sonuna kadar götürecek oyuncu daha önemliydi. Zira bizim yaptığımız
tiyatro bir anlamda “sosyal buluşmayı” da sağlıyordu yani kimin hangi nedenle
orada olduğu karışıktı. Bizim durumumuzda inanan ve umursayanın çok olmadığını sanıyorum.
Sanırım ifade, halâ aynı amaçla
profesyonellerce de kullanılıyor. ”İkna etme” amaçlı olanları bir kenara
bırakarak ifadenin gerçek anlamı ile daha çok kullanıldığına inanıyorum. Zira
sahnede olsun sinemada olsun “küçük” rollerin “büyük” etkisi görüldü. Bir kısmı
o rolleri oynayan oyuncularla değer kazandı ve prestij rol haline geldi. Benim
aklıma Hamlet’in mezarcısı geliyor örneğin. Nerdeyse o rolün bir oyuncuya teklif
edilmesi bile bir saygınlık ifadesi olarak algılanmakta. Ancak o rolün değerini veremeyen oyuncuları
da gördüm ama rol “büyük”lüğünü hiçbir zaman kaybetmedi. Son zamanlarda
seyrettiğim bir filmde(Av Mevsimi) Bartu Küçükçağlayan’ın birkaç plânlık rolü
de o filmden aklımda kalan (kısa) rollerden biri. İşin uzmanları onlarca örnek
verebilir diye düşünüyorum.
Genellikle “küçük” rol “kısa”dır, “büyük” rol “uzun”dur. Ama
“kısa” rol “küçük”, “uzun” rol “büyük” müdür? “Küçük rol yoktur büyük oyuncu
vardır” ifadesindeki “küçük”, “kısa rol”e karşılıktır. Ancak şimdi ben
“küçük rol”ün “kısa” oluşu ile açıklanmasının yetersiz kalacağını düşünmeye
başladım. Zira “uzun” olduğu halde “küçük” rollerin de olabileceğini
düşünüyorum. Aynı şekilde “kısa” olup da “büyük” olan roller olduğu gibi.
“Kısa ve uzun”lukta kastedilen “görünme” süresi mi yoksa
replik sayısı mıdır? (Her sahnede olursunuz ama repliğiniz iki üç cümledir.) İlk
akla gelen replik sayısıdır(herhalde). Çok konuşan roller “büyük” rol sayılır.
Zira “çok konuşana” çok da iyi replikler düşer.
Bu nedenle akılda kalan tüm güzel(etkili mi desek) sözleri büyük rol
söyler. Öyleyse “akılda kalma”ya da dikkat edilmesi gerekmez mi? Çok sık
olmasa da bazen oyunun adını unutursunuz
ama “küçük” rolün adını(ve de oyuncusunu)
unutmazsınız ya da oyun ya da filmi
düşündüğünüzde aklınızda kalan, kısa rolün repliğidir. Bu biraz da sizin
algınızla ilgili değil midir?
Öte yandan oyunlar “kısa”lmaktadır, doğal olarak roller de. Bu yeni bir şey de değil. Beckett’in kısa oyunlarını düşünün. “Absurd” Tiyatro ile rollerin kısa, uzun, küçük, büyük olmasının öneminin kalmadığını düşünüyorum. Hatta anlam bile anlamını değiştirdi. Tiyatroda bütünsel bir bakış ve algı ve de ekip oyunu öne çıkıyor. Bir melodideki kısa notaların uzun olanlar kadar vazgeçilmez olması gibi.
Sinemada role verilen
değerin yönetmenden geldiğine inanıyorum. Zira kurgu ile küçük, kısa rol büyütülebilir, anlamı ve
etkisi değiştirilebilir. Geçmişte bizzat
kendisinden duyduğum bir anıyı hatırladım. Devlet Tiyatrosu ve zamanımızın çok ünlü
bir oyuncusu, ilk filminde setten ayrılıp Arif’in Barı’na
geldiğinde öfkesini bir türlü dindiremez, barda arkadaşlarına yanar yıkılırdı.
Yönetmen onu hep sırtından alıyor karşısındaki oyuncuyu ön plana çıkarıyormuş.
Sonradan yani o yıldızlaştıkça, onun karşısındakilerin sırtı görünmeye başladı.
Tiyatroda ise olay yönetmenle birlikte
biraz da oyuncuya kalmış gibidir. Mezarcı gibi budanmaya kıyılamayan bir rol
olmasa da kısa bir rolün büyümesi oyuncunun sahnedeki duruşuna da bağlıdır.Öte yandan dönemsel olarak bazı eserler ve roller, toplumun
dikkat ve algısını çekebilir, öne çıka/rıla/bilir. O zaman
“kısa/uzun/küçük/büyük/baş/yan rol” o koşulların gereğine göre anlam kazanır.
Yılar önce bir hikâye duymuştum. Bir marketin kasasında
çalışan bir adam, müşteri torbalarının içine önceden hazırladığı güzel sözleri
koyarmış. Evde market paketlerini açanlar güzel sürprizle karşılaşınca bir
sonraki sefer o kasiyerin kasasından geçmek için uzun kuyruklar oluşturmaya
başlamış. Durum market yönetiminin dikkatini çekmiş ve gerçek anlaşılmış.
Diyeceğim, fark yaratmak işi değiştirir. Fark yaratmak için de işe gönül bağlamak
gerek. Oyunculuk fedakârlık isteyen bir iş ama esas mesele fark yaratma inadı
ve ısrarı. Rol tabii ki önemli ama ben oyuncunun kararlılığına daha çok
inanıyorum.
Melih Anık
Yorumlar
Yorum Gönder