Kısa /Uzun/ Küçük/ Büyük/Baş/Yan ROL


Lâçin Ceylan bir “twit” yazmış:
Rolün kısa veya uzun olmasına önem verilmesi ancak Türk tipi bir cehalette konu olur. Kısa zamandaki performans çok daha zordur ve ustalık ister

Ceylan, tiyatro eğitimli bir oyuncu ve yönetmen. Tiyatroda, sinemada ve tv dizilerinde görev aldı. Bu nedenle oyunculuğun üç alanını da biliyor olduğuna inanıyorum. O nedenle sordum:“Sinema ve tiyatrodaki "kısa rol" arasında fark var mı? Yönetmenin etkisi var mı, varsa ne kadar?” Sorumun tv dizilerini içermediğini şimdi fark ettim ama dizilerin sanat ile ilgisi olmadığına göre unutmuş olmam da iyi olmuş.

İşte bu “twit”in arkasından Lâçin Ceylan, Yıldıray Şahinler ve Boğaçhan Sözmen’in katılımıyla benim için çok yararlı bir yazışma başladı. Her üçü de nezaket gösterip yazdıkları “twit”lere benim ismimi ekledi. Bense Lâçin Ceylan’a “yoruldum” izlenimi vermek pahasına onları sadece okumayı tercih ettim, “twit” yazarak araya girmedim.  Ben durup düşünmeye ve tartmaya alışkınım. Hızlı geçen “twitleşme”lerde de o yüzden çekingen oluyorum. Bu nedenle hem oyunculuklarını hem de yönetmenliklerini bildiğim iki ustanın arasında kalmak da istemedim doğrusu. Besteci, müzisyen, oyuncu, yazar, kuklacı, hoca, yönetici Boğaçhan Sözmen de yazışmaya bir iki twitle “tuz biber” atınca tadına doyamadığım bir “söyleşi” oldu. Bu işin mutfağından gelenlere onların hızında katılamayacağımı düşündüğümden bana da susup okumak  düştü. Onların açtığı izi takip ederek düşüncelerimi bu yazıda paylaşmak istedim.

Yazımın başlığında “rol” denince çağrışan kelimeleri dizdim: “Kısa /Uzun/ Küçük/ Büyük/Baş/Yan ROL” Tabii ki “küçük rol yoktur büyük oyuncu vardır” ifadesi her zaman geçerliliğini koruyor. Bu söylemin hem ciddi hem de alaylı bir anlam kazanması, duruma ve söyleyene ve de oynayana bağlıdır. Örneğin biz, üniversite tiyatrosunda kullanırdık. Bizim durumumuzda oyunculuk düzeyleri arasında zaten çok da büyük farklar yoktu. Bize oyunu yarım bırakmayacak, işi sonuna kadar götürecek oyuncu daha önemliydi. Zira bizim yaptığımız tiyatro bir anlamda “sosyal buluşmayı” da sağlıyordu yani kimin hangi nedenle orada olduğu karışıktı. Bizim durumumuzda inanan ve umursayanın çok olmadığını sanıyorum.  Sanırım ifade, halâ aynı amaçla profesyonellerce de kullanılıyor. ”İkna etme” amaçlı olanları bir kenara bırakarak ifadenin gerçek anlamı ile daha çok kullanıldığına inanıyorum. Zira sahnede olsun sinemada olsun “küçük” rollerin “büyük” etkisi görüldü. Bir kısmı o rolleri oynayan oyuncularla değer kazandı ve prestij rol haline geldi. Benim aklıma Hamlet’in mezarcısı geliyor örneğin. Nerdeyse o rolün bir oyuncuya teklif edilmesi bile bir saygınlık ifadesi olarak algılanmakta.  Ancak o rolün değerini veremeyen oyuncuları da gördüm ama rol “büyük”lüğünü hiçbir zaman kaybetmedi. Son zamanlarda seyrettiğim bir filmde(Av Mevsimi) Bartu Küçükçağlayan’ın birkaç plânlık rolü de o filmden aklımda kalan (kısa) rollerden biri. İşin uzmanları onlarca örnek verebilir diye düşünüyorum.

Genellikle “küçük” rol “kısa”dır, “büyük” rol “uzun”dur. Ama “kısa” rol “küçük”, “uzun” rol “büyük” müdür? “Küçük rol yoktur büyük oyuncu vardır”  ifadesindeki “küçük”,  “kısa rol”e karşılıktır. Ancak şimdi ben “küçük rol”ün “kısa” oluşu ile açıklanmasının yetersiz kalacağını düşünmeye başladım. Zira “uzun” olduğu halde “küçük” rollerin de olabileceğini düşünüyorum. Aynı şekilde “kısa” olup da “büyük” olan roller olduğu gibi.

“Kısa ve uzun”lukta kastedilen “görünme” süresi mi yoksa replik sayısı mıdır? (Her sahnede olursunuz ama repliğiniz iki üç cümledir.) İlk akla gelen replik sayısıdır(herhalde). Çok konuşan roller “büyük” rol sayılır. Zira “çok konuşana” çok da iyi replikler düşer.  Bu nedenle akılda kalan tüm güzel(etkili mi desek) sözleri büyük rol söyler. Öyleyse “akılda kalma”ya da dikkat edilmesi gerekmez mi? Çok sık olmasa da bazen  oyunun adını unutursunuz  ama  “küçük” rolün adını(ve de oyuncusunu) unutmazsınız  ya da oyun ya da filmi düşündüğünüzde aklınızda kalan, kısa rolün repliğidir. Bu biraz da sizin algınızla ilgili değil midir?

Öte yandan oyunlar “kısa”lmaktadır, doğal olarak roller de. Bu yeni bir şey de değil. Beckett’in kısa oyunlarını düşünün. “Absurd” Tiyatro ile rollerin kısa, uzun, küçük, büyük olmasının öneminin kalmadığını düşünüyorum. Hatta anlam bile anlamını değiştirdi. Tiyatroda bütünsel bir bakış ve algı  ve de ekip oyunu öne çıkıyor. Bir melodideki kısa notaların uzun olanlar kadar vazgeçilmez olması gibi.

 Sinemada role verilen değerin yönetmenden geldiğine inanıyorum. Zira kurgu ile  küçük, kısa rol büyütülebilir, anlamı ve etkisi  değiştirilebilir. Geçmişte bizzat kendisinden duyduğum bir anıyı hatırladım. Devlet Tiyatrosu ve zamanımızın çok ünlü bir oyuncusu, ilk filminde setten ayrılıp Arif’in Barı’na geldiğinde öfkesini bir türlü dindiremez, barda arkadaşlarına yanar yıkılırdı. Yönetmen onu hep sırtından alıyor karşısındaki oyuncuyu ön plana çıkarıyormuş. Sonradan yani o yıldızlaştıkça, onun karşısındakilerin sırtı görünmeye başladı.  Tiyatroda ise olay yönetmenle birlikte biraz da oyuncuya kalmış gibidir. Mezarcı gibi budanmaya kıyılamayan bir rol olmasa da kısa bir rolün büyümesi oyuncunun sahnedeki duruşuna da bağlıdır.Öte yandan dönemsel olarak bazı eserler ve roller, toplumun dikkat ve algısını çekebilir, öne çıka/rıla/bilir. O zaman “kısa/uzun/küçük/büyük/baş/yan rol” o koşulların gereğine göre anlam kazanır.

Yılar önce bir hikâye duymuştum. Bir marketin kasasında çalışan bir adam, müşteri torbalarının içine önceden hazırladığı güzel sözleri koyarmış. Evde market paketlerini açanlar güzel sürprizle karşılaşınca bir sonraki sefer o kasiyerin kasasından geçmek için uzun kuyruklar oluşturmaya başlamış. Durum market yönetiminin dikkatini çekmiş ve gerçek anlaşılmış. Diyeceğim, fark yaratmak işi değiştirir. Fark yaratmak için de işe gönül bağlamak gerek. Oyunculuk fedakârlık isteyen bir iş ama esas mesele fark yaratma inadı ve ısrarı. Rol tabii ki önemli ama ben oyuncunun kararlılığına daha çok inanıyorum.

Melih Anık  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri