Gündeme Dokunan Oyunlar


Konuya sık sık değiniyorum. Bunlar düşün(c/m)e egzersizi. Bazen kışkırtma. Esas amacım tepkileri de tepkisizliği de tarihe not düşmek. Ama günümüzde de tepki alırsa memnun oluyorum. Şöyle yazdım:
Şu oyunlara bir bakın. Kaç tanesi ülkenin gündemine dokunuyor? Tekrarlar... Tekrarlar. Tiyatro yapmak için tiyatro yapılmaz. Sorarsan hepsi insanı insana insanca anlatıyor. Sorarsan hepsi metaforlarla gündeme dokunuyor.


İyiniyet ve samimiyetine inandığım bir tiyatro yapıcı yazmış:
Oyundaki sözler icin cimere şikayet edildim. Ne gündemi usta. Beni koruyacak mısınız avukat parasında ortak mıyız? Tiyatro kapanırsa işsiz kalıp maaş alamayacak 8 kişinin parası ne olacak? Oradan öyle demek kolay oluyor. Ben size gündeme dokunan oyun yazsam oynar mısınız?

Galiba genel düşünceye tercüman olmuş. Açıkça yazmış olmasından çok mutlu oldum. Bana da örnek lâzımdı. Oyunda şikayet edildiği sözlerin ne olduğunu bilmiyorum.  O nedenle yorum yapamayacağım. Düşündüm. ‘Gündeme dokunan’ derken ortak şeylerden mi söz ediyoruz? ‘Gündeme nasıl dokunulur?’ Geçmiş yazılarımda bir örnek vermiştim: Üniversite’nin kapısında güvenlik görevlisi olan biri türbanlı kızların türbanlarını çıkarttırıyor ama bunu yaparken kendi kardeşini de düşünüyor. Zira kendi kardeşi de türbanlı ve o da bir başka üniversiteye girerken başka bir güvenlik görevlisi tarafından türbanını çıkarması için zorlanıyor.  O güvenlik görevlisinin ‘iç sesi’ ne diyor acaba? Şu anda gündemden düşen konuyu tiyatromuz zamanında hiç ele aldı mı acaba? Bir başka örnek deprem meselesinden verilebilir. 99 depreminden bu yana depremi anlatan kaç oyun yazıldı oynandı. Sosyal medyada bu soruyu sorduğumda gelen cevaplar içinde sözü edilen oyun sayısı beşi geçmedi.  Belki de benim takipçilerim içinde sorumu ciddiye alan kişi sayısı o kadar. Ama sanırım yeterince çok oyun yok. Bu neden böyle? Oyun yazarları çözüm önermek zorunda hissediyorlar diyebilir miyiz? Çözüm de eleştiri(genellikle yergi) getiriyor. Yergi zülfiyâra dokunuyor. ‘Hassas bünye’ler alınıyor.  Şu da gerçek ki sağı solu muhafazakârı vb ayırmadan bir  kesim ‘mücadele ruhundan’ savaşmayı anlıyor.  Savaş  ‘cephe’ yaratıyor.  Empatiyi yok ediyor. Ayrışma tetikleniyor. Tiyatro için uzak olması gereken kelimeler bunlar. Zira tiyatro ‘anlamaya çalışır’ ve ‘anlatır’. Tuttuğu yegâne taraf ‘insan’dır. Hemen aklıma geliveren iki oyundan bahsedeceğim: Medet(Deniz Madanoğlu) ve Bakarsın Bulutlar Gider(Özen Yula) . Birincisi 99 depremine ikincisi çok daha hassas bir konuya(muhafazakâr kesimde erkek erkeğe ilişki)  değinir. İkisinin de ortak noktası ‘güncel konu’lardır. Büyük laflar etmez. Önde insan vardır ama geri planda düzeni görürsünüz. Her iki oyun da hak ettikleri övgüyü almamıştır. Bu noktada tiyatronun kanaat önderlerinin oyunları  anlamadıklarını açıkça söylemek mümkün. Bir başka örnek Kanlı Komedya’dur(Baba Sahne). Yazarı Stefan Tsanev Türkiye’ye gide gele yazmıştır oyunu.  Ama maalesef o da  'dar okuma' ile ziyan olmuştur. 



Zaman zaman siyasal solun medyasından ‘iktidara meydan okuyan sanatçılar’ başlıklı haberler verilir.  İsmet Küntay Ödülleri jürisi eski genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’a ‘En iyi oyun yazarı ödülü’ verdi. Türk Tiyatrosu’na hâkim zihniyeti ve  mücadele biçimini gösterir örnekler bunlar. Çoğaltmak mümkün. Toplum basketbolcunun hep smaç basmasını bekliyor. Tiyatro böyle bir oyun değildir. Tiyatro ‘iktidar fikri’ne karşıdır. Tiyatronun muhatabı iktidar değildir seyircidir. İktidarı hedef aldığınızda yılda sattığınız bilet sayısı beş altı milyonda seyirci sayısı da seksen milyonluk ülkede  bir milyonun altında kalır.  İktidara oy verenleri  ‘tiyatro seyircisi’ yapmak gerekir.  Tiyatro yapıcıların bunu yapmaya yetecek aklı, zekâsı vardır diye düşünüyorum. Ama kaygısı var mı sorusuna net cevap veremiyorum. Beni bağışlayın ama bugün tiyatro seyircisi varsa bunu halk tiyatrosu yapan ustalara borçluyuz. Seyirciyi müşteri saymayan zihniyetten bahsediyorum. Onların mizahı sayesinde iktidarlar da kendisine gülmesini öğrenmiştir. Tiyatro 'birleşmeye' katkı sağlamıştır. En azından ayrışmayı geciktirmiştir.  Bugün kendi arasında eğlenenler, birbirlerini alkışlayan ve ödüllendirenler bu duruma kafa yormalı. Tiyatro tüm insanlığın malıdır. Tüm insanların sözcüsüdür. SÖZCÜSÜDÜR anladınız mı SÖZCÜSÜ ve TÜM İNSANLARIN.

Türk Tiyatrosu başkalarında beğenmediği ‘mağdur olma’yı kendisi için çok kullanır. ‘Tiyatro yapmak böyle bir ülkede tiyatro yapmak başlı başına başarıdır’ der bazıları.  Ben ‘Mecbur musun tiyatro yapma o zaman’ derim. Tiyatro yaptığın için alkış mı bekliyorsun! Bu düşünce biçimi sakattır. Sanki birileri tiyatro yaparak bize bir şeyler bağışladığını düşünüyor.  Öyle düşünenler başka iş yapsın.   Zaten çoğunun yaptığı da TİCARET. Aralarında hep aynı fıkrayı anlatmaktan sıkılan insanlar fıkralara numara vermiş. Fıkra anlatmıyor fıkranın numarasını söylüyor ve kendi aralarında gülüşüp duruyorlarmış.  Ama gülebilmek için numaraların hangi fıkra olduğunu bilmek gerekiyormuş. Bizim tiyatro âlemi de öyle. Kapalı cemaat.

Daha önce de yazdım. Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk isimli kitabında anlattığı hikâyelerin üslubu neyin nasıl yapılmasına, anlatım dilinin ne olması gerektiğine dair özel ve güzel örnektir.  Elbette tiyatro, insanı insana insanca anlatan bir sanattır yâni insansız tiyatro olmaz. Mesele o insanı nasıl anlattığınızdır. İnsanın yaşadıklarını gösterirken insan kalbinde yarattığınız yumuşama, empati akılda kalıcı sorgulamaya dönüşür. Seyirci ‘neden?’ diye sorar. Neden bu insanların başına bunlar geldi, neden  bu olayı yaşadılar?  Tiyatro GÖSTERME SAHNESİ’dir. Oysa biz bugün GÖSTERİ TOPLUMU’nun oyuncularıyız. Kendimizi gösteriyoruz, pazarlıyoruz, bu şekilde nemalanıyoruz, post, ödül kapıyoruz. Hepsi sığ bir dünyanın ürünleri.

Tiyatro sanatı tarih boyunca dönemlere göre yeni bir anlatım biçimi ortaya çıkarmıştır.   Bugün tepkiler öznesiz.  Emojiler kelimelerini yerini almış. GİF’ler ile konuşuyor insanlar.  İmalar yaygın. Seyirci de değişti yâni.  Bugün yeni bir tiyatro biçimi ve dili yaratmayı denemek gerekmiyor mu?  Gökhan Erarslan’ın Orijinal Günahları bu anlayışı deneyen bir oyundur. Hem de geleneksel tiyatrodan yararlanıyor.  Gündeme dokunan oyun derken ben onu kastediyorum smaç basan oyunları ve gülmenin bile boşa gittiği oyunları değil.

Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri