'Her Rolü Oynar'(mı?) ve 'Her Oyunu Yönetir'(mi?)

Klişe gibi tekrar edilen bir cümle var: 'Oyuncu her rolü oynar' Benzeri cümle yönetmenler için de söyleniyor: 'Yönetmen her oyunu yönetir'  Öyle mi gerçekten?

Tiyatroda bu role uymamış dediğiniz oyuncular olmadı mı?

Tiyatroda oynadığı rolle aklınızdan çıkmayan oyuncular yok mu? Onların yerine başkasını neden koyamazsınız?

Yağmur Yağmur ile konuşurken "'Casting'in amacı doğru role doğru oyuncuyu seçmek değil mi?" dedi. Çok yerinde işi özetleyen bir saptama.

Hamlet, Cyrano, Macbeth vb bazı roller var ki onları oynamak için 'iyi oyuncu' olmak yetmiyor. Kim 'iyi oyuncu'dur? Bir oyuncunun 'iyi' olması için sesini, mimiklerini, bedenini iyi kullanması gerekir. Telaffuzu iyi olmalı. Yeter mi? Elbette yetmez. Yeterli bir yaşamışlığı olmalı oyuncunun. Yaşı rolüne uygun olmalı. Oyuncu zihnen 'dolu' olmalı. Yeter mi? Yetmez. Tiyatro sanatını bilmeli. Gözlem gücü yüksek olmalı. Taklit yeteneği, ritm duygusu olmalı. Oyuncu canlandırdığı rolü anlayabilmeli, anlatabilmeli. Oysaki gittikçe kamplaşan ülkemizde oyuncu da taraf artık. Bulunduğu ortamlar yâni yaşadığı hayat, sabun köpüğü dizilerdeki canlandırdığı roller oyuncuyu tek yönlü olmaya koşullandırıyor. Hayata o noktadan bakmaya başlıyor. Rol de bundan payını alıyor doğal olarak. Oyuncu rolü kendine benzetmeye çalışıyor. Ama bence en önemlisi oyuncunun insanî algıları, duyuşları kuvvetli olmalı. Çoğu oyuncuda bu eksik. Her şeyi var ama insanî olarak zayıf(eksik) olabiliyor oyuncu. Bence çoğu rol bu eksiklikten dolayı yarım kalıyor. Oyuncu gerçek yaşamında sosyal değil, eşine arkadaşına 'dokunamıyor'. Saplantılı. Şefkati bilmiyor, empati yapamıyor. Zeki ama duygusal zekası gelişmemiş. Aslına bakarsanız 'kendini bilen' bir oyuncu zaten hangi rolü oynaması gerektiğini bilir. Kendine teklif edilen her role 'atlamaz'. Oyuncu olmak hiç de kolay değil. Bu nedenlerle 'o oyuncu o rolü oynayamaz' denildiğinde hemen 'zıplamak' yerine düşünmek gerekir. Sahne ışıkları nice oyuncuyu olduğundan fazla göstermiştir ama soluk bir rengin parlamasının da bir sınırı vardır.

Yönetmene gelince oyuncu için gerekli olan insanî niteliklerin yönetmende de olmasını beklerim. Ama bence en önemli husus yönetmenin içinde bulunduğu çevredir bana göre. Daha iyi anlaşılsın diye abartarak anlatmaya çalışayım. Her gece bir âlemde sabahlayan bir yönetmende yaşadığı hayat bir iz bırakmaz mı? Bu yönetmen bir rahibi, bir imamın baş rolde olduğu bir oyunu hakkıyla anlatabilir mi? Ya da hayatını dinî inançlarına göre programlamış ve yaşayan  bir yönetmen 'gay, travesti..vb' tipleri anlatan bir oyunu yönetirse ne olur? Bence olmaz. Bence her yönetmen her oyunu yönetemez.

Öte yandan gerek yönetmen gerek oyuncu kendilerine yakın gelen(sadece sevmek değil anlamak da buna dahil) oyunları daha severek ve doğru yönetir ve oynarlar.

Bunları neden mi yazdım? Son zamanlarda oynadığı role kostüm olarak giren oyuncular(bazıları kostüm içinde bile sırıtıyor) ve kendi yaşamlarının dışında olan oyunları yönetmeye talip olan (fırsatçı) yönetmenler görüyorum da ondan.

Bu konunun ödenekli tiyatrolar ile de bir ilgisi var aslında. Ödenekli tiyatrolar tüm toplumu kucaklaması gereken kurumlardır. Onlar 'tek tip' olmamalıdır. Bunu sağlayacak olan da ufuklu, eğitimli, kifayetli ve ihtirasını dizginleyebilen  Genel Sanat Yönetmenleri'dir. Var mı öylesi? Ya da kaç kişi onlar?


Melih Anık

Not: Bir de para kazanmak için siyasetin göbeğine düşmüşler var ki onları sanatçı saymıyorum. Konuşma konumuz içinde onlar yok zaten.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri