Türkiye Cumhuriyeti'nin İlk Yılları ve Mimar Egli'nin Anıları
Bir süredir Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ile ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına ait
anıları okuyorum. Bu konuda Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Atatürk’ün Mimarının Anıları- Genç Türkiye İnşa Edilirken” isimli
kitabı buldum. Kitap Ernst A. Egli’nin anıları. Kitabı Güven Göktan Uçer çevirmiş.
"Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri 1927 yılında bir karar
alır: Eğitim ve kamu binaları çağın en gelişkin örneklerine uygun olarak tasarlanacak
ve inşa edilecektir.Mevcut mimar kadrolarıyla en yeni teknikleri yakalamak ve
uygulamak kolay olmadığından bu iş için yabancı uzmanlar davet edilir.Viyanalı
genç mimar Ernst A. Egli de gelenler arasındadır.” (Kitabın arka kapağından alıntı)
Ernst A. Egli Türkiye’de 13 yıl kalır. Atatürk ile tanışır.
Atatürk’ün yaptıklarını övgüyle anlatır. Ben kitabı çok ilginç
buldum. Egli’nin anılarından üçünü paylaşmak istiyorum.
Müzik okulunun inşaatı bittiğinde Kemal Paşa okulu
denetlemek için gelmiş. Tuvaletler hariç okulun inşaatından memnun kalmış. Ancak
Türk- Şark anlayışı ile Avrupalı anlayış arasındaki farka dikkat çekerek,
temizlenmek için kâğıt değil su kullanıldığını söylemiş ve tuvaletlere bide konulmasını istemiş. (‘Bide,
özellikle Batı Avrupa ülkelerinde banyolarda bulunan ve harici üreme
organlarını(lagman) yıkamak amacı ile kullanılır.’ Vikipedi) Ayrıca öğrenciler lavabodaki duran suyla
yıkanmak istemedikleri için akan suyun kullanılabilmesi için giderlerdeki
tapaların kaldırılması gerekmiş.
Kısacık bir anı üzerine düşündüm.
Bir ülkenin liderinin müdahalesine kadar tuvaletlerde
gerekli düzenlemenin yapılmaması bana çok ilginç geldi. İnşaat süresince
duruma müdahale eden bir yetkili uzman yok. Belki var ama bilgili değil. Belki
yapılanın yerel koşullara uymadığını biliyor ama müdahale edemiyor ya da ne
yapılacağını (örneğin bideyi) bilmiyor.
Bir olasılık da liderden korkuyor olması. Öyle ya yurt dışından bir uzman
getirilmiş o en doğrusunu o biliyor olmalı, onun işine karışmaması gerektiğini düşünüyor. O dönemde taharet musluğu henüz yok,
muhtemelen maşrapa ile taharet alınıyor. Kemal Paşa Avrupa’da bideyi görmüş, biliyor ;
milletine modernliği öğretmek adına, bideyi öneriyor. Anılarda alaturka mı
yoksa alafranga mı tuvalet kullanılmış olduğundan bahis yok. O dönemde tüm malzeme Avrupa’dan geliyor, muhtemelen
alafranga tuvalettir diye düşünüyorum. Ülkenin liderinin bu ayrıntıya kadar
müdahale etme zorunda kalmasını vicdanlarınıza teslim ederim.
İkinci anı ise şu.
Egli, dönemin Yüksek Öğretim Müdürü Rüştü Uzel ile Avrupa’ya inceleme gezisine
çıkmışlar. Egli, yol arkadaşını bir Mozart operasına götürmüş. Uzel, bu müziğe
tahammül edemeyeceğini söyleyerek operayı terk etmiş. Rüştü Uzel Sorbon mezunu fizikçi
imiş. Yâni yurt dışında eğitim almış biri. Not etmenizi dilerim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerini ve her yere yetişmek durumunda kalmış Kemal Paşa’yı düşündüğünüzde insafla düşünmenizi rica ederim.
Üçüncü anı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde bürokrat
namusunu göstermesi açısından ders alınacak nitelikte. Dönemin bakanlarından Mustafa
Necati, Egli’yi bir tüccar arkadaşına çaya davet ettirmiş. Tüccar, sohbet içinde çeşitli imalar yapmış
ve sonunda Egli’ye bir teklifte bulunmuş.
Tüccar, teknik büronun resim malzemelerini temin etmeyi kârı da
aralarında paylaşmayı önermiş. Egli toplantıyı terk etmiş. Ertesi günü Mustafa
Necati Egli’yi dostça selamlamış ve omzunu okşamış. Meğerse Egli’yi sınamışlar.
Türkiye Cumhuriyeti Kemal Paşa'ya ve 'devletin malı deniz' demeyen bürokratlara şükran borçludur.
Melih Anık
Yorumlar
Yorum Gönder