Fazla Mesai Olarak Tiyatro: Artiz Mektebi
Vaktim ve haberim olursa tiyatro ile ilgili yapılanları (en
azından bir örneği) takip etmeye çalışıyorum. Tiyatronun esasları üzerinde
yapılan şeyler yok hükmünde. Geriye
oyunculuk atölyeleri, pıtrak gibi çoğalan toplulukların oyunları kalıyor.
Oyunculuk atölyeleri ile ilgili görüşlerim olumlu değil. Ülkede üniversite,
akademi adı altında pek çok okul var ama mezun olanlar beğenilmiyor. Herkes kendi oyuncusunu yetiştirmeye
çalışıyor. Derme çatma programlarla altı
ayda, sonradan ‘sanatçı’ adını alacak ‘ham’ oyuncular çıkıyor ortaya. Kimileri
dizi oyuncusu yetiştiriyor. Oyuncu ajansları ile yapım firmaları iç içe. Kendine göre
mantığı olan bir düzen kurulmuş. Oyuncu bir diziye kapağı atma karşılığında
tiyatro sahnesinde bedavaya razı. Fazlasını istese de alamaz zaten. Bazı tiyatrolar bunu kullanıyor. Dizide biraz
para kazanan kendi tiyatrosunu yapmak için bir oturma odası bulmaya çalışıyor. Ona
bir felsefe giydiriyor. Biraz kendi görünüyor biraz da salonunu salonsuzlara
kiralayarak sabit giderleri başkasına taşıtıyor. Bu tiyatro âleminde bir gücün
ortaya çıkmasına neden oluyor tabii ki. Salonu olanın yanlışları ‘görülmüyor’. 'İç eleştiri' yapılamıyor. Onlarca ‘mini’ topluluk ayda bir gösteri yaparak hayatta(gündemde) kalmaya
çalışıyor; aldıkları ya da alacakları yardım dosyasına iliştirmek için
haklarında bir yazı çıksın diye eleştirmen peşinde koşuyor. Yeni bir oyundan
önce twitter’da eleştirmenler takip
edilmeye başlanıyor. Ardından davet geliyor. Davet ederken ‘sizin yazıklarınıza bayılıyorum. Sizin gibi
nesnel eleştirmen yok’ övgüleri, yazı istedikleri gibi çıkmamışsa twitter
takibinden vazgeçişler yazıyı da görmezden gelmeler. Galaya çağıran, çağırmaktan
vazgeçiyor. Ama onlar o kadar çok ki galasız kalmıyor eleştirmen. Allahtan
Yaşam Kaya var da imdada yetişiyor. Kendi helâk ediyor adam. ‘Çağırmazsanız
sizi yazmam’ diye korkutuyor, iyi yer vermezlerse olay çıkartıyor da
eleştirmenliği kurtarıyor(!) Karşılığını da veriyor, her yere koşturuyor her
gördüğüne boncuk takıyor. Akmen’ler ailece bu işin içinde. Tiyatro bir hayâl
âleminde yuvarlanıp gidiyor. Ama kocaman bir kar topu olup ülkeyi da sarsamıyor
zira dağdan düşerken kar tanelerinin hepsi kendi topunu yaratmak hevesinde toz
olup havaya dağılıyor.
Benim de başımdan buna benzer bir deneme geçti. Ben üniversitede iken yoğun bir şekilde tiyatro
yaptım. Bir ara tiyatrocu olsam mı diye o zamanlar belediye konservatuarının
giriş sınavları için kayıt yaptırdım ama sınava girmekten son anda vazgeçerek mesleğimde master yapmaya karar
verdim. O dönemlerde aramızdan profesyonel tiyatroyu deneyenler de oldu.
Tiyatro bizim için düzeni değiştirme yollarından biriydi öncelikle. Bu heves iş
hayatına atıldıktan sonra özellikle 30’lu yaşlarda yeniden bir araya gelme
tiyatro yapma düşünü kurdurdu bize. Bir araya geldik. İlk günkü katılıma
bakarsak Shakespeare’in Hamlet’ini tüm figüranlarıyla oynayacak sayıda idik.
Zaman içinde azala azala biz eşimle
Mikado’nun Çöpleri’ne geldik. Kendi kendimize oynadık baktık ki olmuyor ben tek
kişilik oyunlar tasarlamaya karar verdim. Yâni tiyatro insanın içine giren bir
kurt gibidir, oynaşır durur. Son yıllarda bir meslek birliği üyelerine tiyatro
kursu açmaya karar verdi. Beni buldular. Katılım akşamına göre değişen 4-8 kişi
idik. Tiyatro kurdu biraz kaprislidir fedakârlık ve katılım ister. Girişim yarım kaldı. Benden önce de bir
deneme yapılmış o da yarım kalmış. Üstüme alınmadım. Ama şunu gördüm ki çalışanlarla tiyatro
yapmanın kuralları farklı. Şunu kesinlikle biliyorum ki tiyatro her insan için
gerekli. Profesyonel olarak yapmak için değil mesleğinizde başarılı olmak için.
Üniversite tiyatroları işin bu yönünü dikkate almıyor. Üniversite tiyatroları
profesyonel tiyatroya tiyatrocu hazırlıyormuş gibi bir algı da oluştu. Üniversite
temelli topluluklar da bunu kanıtlıyor. Oysa yukarıda bahsettiğim ana amaçların yanında bir amacın da kişisel kazanım sağlaması yâni meslek insanlarına tiyatronun esaslarını
öğreterek topluluk karşısında durmalarını, iki lafı bir araya getirerek söyleyebilmeyi,
tiyatro yoluyla felsefe, tarih bilgisi edinmek, sanat merakı yaratmak olmasıdır
diye düşünüyorum. Hayatımızda tiyatrosuz pek çok insan var. Onların
yönettikleri şirketler maalesef ruhsuz ve ışıksız. İnsanı asıl doyuracak olan
ise ruhun doluluğu. Çalışanlara tiyatro yaptırarak ülke ve meslek algısında
değişiklik yaratmanın bizden henüz çok uzakta olduğunu sanıyorum. Talep de yok
sanırım. Benim naçizane önerim çalışanlara tiyatro yaptıran kurs ve atölyelerin nasılsa oluşur demeden programlarına bu hedefi ‘yedirmeleridir’.
Fazla Mesai Tiyatro Atölyesi bu konuda çalışanlar için bir
imkân. Daha önceden ciddi bir tiyatro denemesi olmayan kişiler bir araya
gelerek içlerindeki o ateşi yakmaya çalışıyor. Benim seyrettiğim gün dolu salona oynanan Artiz Mektebi’nde Abdurrahman Şener, Ceyda
Şen, Mert Sayar, Murat Arı, Neslihan İbiş, Orkun Sofuoğlu, Pınat Portakalkökü
Güraslan, Seda Özdemir, Seydi Demirtaş, Tolga Kuyumcu, Tuğçe Zeynep Tanın,
Yeşim Sakarya çok da başarılı idiler.
Ben oyunculuğun ‘part-time’ yapılacak bir iş olduğunu düşünmüyorum. Her mesleğin
de yolu yordamı var. Bizde bu unutulmuş olsa da ayakta kalanlar, o yollardan
geçmiş olanlar olacaktır. Bu nedenle onlara –içlerinde bazıları ışık vermesine
rağmen- bu işi böyle götürmelerini tavsiye ederim. Bunun hayatlarına getireceği
rengin paha biçilmez olduğunu belirtmek istiyorum. Eminim ki anlayışlı eşler
ile evlilik hayatları daha da şenlenecek, çocuklar iyi yönlenecek ve iş hayatlarındaki görünürlükleri ve
işlerine katkıları daha da artacaktır. Fazla
mesai olarak tiyatro yapmış oldukları için onları kutluyorum. Ayrıca
çevrelerinde yaktıkları tiyatro ışığı için topluma yararları olduğunu düşünmelerini isterim. Kadronun geçmiş
tiyatro tecrübesi üzerine konuştuğumuz Can
Törtop öncülüğündeki eğitimin sahnedeki başarısı Artiz Mektebi uygulamasında
kendisini gösterdi.
Fazla Mesai Tiyatro Atölyesi talebin yoğunluğu karşısında
Fazla Mesai Tiyatro Topluluğu olarak devam ediyor ve tüm sezona yayılan oyunlar
oynuyor. Tiyatro Dünyası Oyuncuları içinde bu kaynaktan gelen oyuncular var.
Çok inatçı ve kararlı olan ‘fazla
mesaici’ler için önlenemez bir yol olabilir. Ama tiyatro dayanıklılık ve alt
yapı ister. Bakalım oyunculuk atölyelerden çıkanların ne kadarı geriye kalacak?
Bir tv programında oyunculuğu alkışlanan birini bir kitapçıda iştahla tüm tiyatro
kitaplarını topladığını görmüştüm. Tüm kitapları okursa tüm eksikleri gidecek, âllame
olacak gibiydi. Kendisinden haber alınamıyor, yok oldu. Ben tiyatro eğitiminin
lâyıkıyla alınabileceği yerin üniversiteler olduğunda(olması gerektiğinde)
ısrar edeceğim. Affedin beni.
Tiyatro yoluyla çalışanların toplumsal algısında olumlu bir
değişim olursa çok sevineceğim. Şimdilik iyi ve bilinçli birer seyirci olurlarsa bu da bir kazanımdır.
Melih Anık
Not: Bu oyun vasıtasıyla bir gözlemimi de paylaşmak isterim.
Oyunlar da eskir.. (Artiz mektebi- Kandemir Konduk- Müjdat Gezen)
Aslında bir de 'şişirmeci' gazeteciler var.. Onlar bu işin kâtili.. Tiyatroyu kurtarma görevinin onlara verildiğini düşünüyorlar. Kendisi kurtarılmaya muhtaç..
Aslında bir de 'şişirmeci' gazeteciler var.. Onlar bu işin kâtili.. Tiyatroyu kurtarma görevinin onlara verildiğini düşünüyorlar. Kendisi kurtarılmaya muhtaç..
Yorumlar
Yorum Gönder