Türk Telekom’un Kopan Hatları ve İnsanın Değeri

Ülkemize kentsel dolaşım geldi. Dolaşa dolaşa sokaklarda yıkılacak ev arıyor. Pek de becerikli maşallah hemen buluyor, altı katlı bir binayı bir sene içinde yıkıyor, yapıyor. Ellerine sağlık kentsel dolaşım. Bizim çevremizde de dolaşmaya başladı. Sokağımızın başındaki evi yıkmaya başladı. Ben bu satırları o sırada yazıyorum. Bizim evin temelleri sarsılıyor katlar birbiri üstüne göçtükçe. Kepçenin acelesi var, dalıyor oraya buraya. Kabloların, boruların gözünün yaşına bakmıyor.

Dünden beri ev telefonu çalışmıyor, ona bağlı olan internet de kesik. Sanıyorum tüm mahalleli aynı durumdan yakınıyor. Dün cep telefonundan son derece modern bir şekilde arıza kaydı verdim. Bir kaç kez çağrı merkezini aradıktan sonra, otomatik kayıttan reklâmları dinledim, tuşlara basarak yolumu buldum. Cep telefonuma da mesaj attılar ‘Arıza kaydınız alındı, ekiplerimize bildirildi en kısa zamanda gereken yapılacaktır’ diye. Bayıldım bu modernliğe. Allahtan karşıma insan çıkmadı kalbini kırardım mutlaka. Ben Türk Telekom’a karşı doluyum. Bundan altı ay önce de ev telefonum on gün kesik kalmıştı. Aynı şekilde kayıt bırakmıştım. Cevap gelmişti, ‘Arıza dışarıda değil evin içinde, ona da biz bakmıyoruz’ diye. Mahalleden ustalar buldum ölçtürdüm, arıza evin içinde değilmiş. Gene arıza kaydı bıraktım gene aynı cevap. Kalktım Türk Telekom’a gittim. Uzun hikâye sizi sıkmayayım sonunda müdüre çıktım. Müdür ekiplere doğrudan telefon etti. Bir saat sonra ekip geldi. Onlar dışarıda buldukları arızayı onarırken cep telefonuma aynı mesaj geldi ‘Arıza dışarıda değil, evin içinde’. Anladım ki onarım bakım işlerini taşerona vermişler, onlar da iş başına ücret alıyorlar. Bana ’Arıza ev içinde’ mesajını atarak bir işi daha ‘kapatmış’ oluyorlar. İyi de benim kaybettiğimi anlayan var mı?  Ben kullanamadığım telefonun, internetin cezasını kimden talep edeceğim?

Bu sabah kalktım sokağa baktım Türk Telekom aracı gelmiş, iki yetkili, kepçenin altında kalmış hattı çıkarmaya çalışıyorlar. Felaket büyük, tüm mahallenin hattı kopuk. Sanırım bu kez ‘arıza ev içinde’ mesajı gelmeyecek.

Ama bu olay nedeniyle bildiğim bir gerçeği paylaşmak istedim. İnşaat mühendisi olduğum için mesleğimle de ilgili. Bir yerde kazı yapacaksanız çeşitli mercilerden izin alırsınız. Onlar da sizden gereken tedbirleri almanızı isterler, onlar kontrol etmeden kazıya başlayamazsınız. Amaç sistemin kazı nedeniyle kesintiye uğramadan sürmesidir. Yâni kanun, yasa her neyse idarî olarak yapılması gereken düşünülmüştür. Gel gör ki uygulama öyle olmaz. Kazı başladı mı bir yerlerden sular fışkırır, pis su hatları tıkanır, gaz kokusu gelir, elektrik kesilir. Bizim durumumuzda şimdilik telefon hatları kesildi. Ötekiler bir yerlerde sırasını bekliyordur. Mahallenin alt yapısını biliyorum. Bizim sokaktaki meselâ elektrik hatları sık sık kopmaktan neredeyse her on metrede bir eklidir. Geçenlerde sokağı asfaltlayıp gittiler, bir ay sonra pis su hatları tıkandı. Pis su hattını yaptılar, kapattılar, on gün sonra  asfalt çöktü, bir arabanın tekerleği aks kesti o çukurda. Sorumlu kim?  Yolların altlarını düşününce içim kapanıyor. Emin olun ki elektrik varsa, temiz su geliyor, pis su gidiyorsa hep tesadüfendir. Yerin altı yerin üstünün bir benzeridir.

Neyse benim bu olayı paylaşmamın nedeni şu : ‘Bu memleket adam olmaz abi’.  Bu memlekette gençliğimden beri hep aynı tartışmaları yapmaktan, duymaktan usandım. Ben üniversiteye giderken yağmur yağdı mı tıkanan yol hâlâ tıkanıyor, taşıyor. İktidarlar değişti durum değişmedi.  Bizde sistem önce bozuluyor, mükemmel bir şekilde arıza kaydediliyor sonra da duruma el konuyor.  E benim aslanım şu iş bozulmadan tedbirini alsan olmaz mı?  Kızım Amerika’dan Türkiye’ye 15 günlüğüne geldi. Buradan, oradaki araştırmasını yönetiyor, okullarla yazışıyor. İnternet hayatının bir parçası olmuş. Ya o buradayken internet kesik olaydı? O burada iken internet kesilmedi diye kendimi avutuyorum, şükrediyorum.  Bize “ilerledik” dedikleri zaman ben hep bu olayları hatırlıyor ve içim sızlayarak acı acı gülüyorum. Altmış yıldır hiçbir şey değişmedi bu ülkede. Üniversitede okurken bir hocamız dersin başında tahtaya bir fotoğraf koyar ve sorardı: “Burası neresi?” Kimse bilemezdi. Hoca memnun “Gördünüz mü? Nasıl ilerledik?” O asfalt yollara, çok katlı binalara bakarak “ilerlediğimiz” sonucuna varırdı. Oysa asıl ilerlemenin insana verilen değer olduğunu bilmezdi. Biz bilirdik ama susardık. Notlar onun elindeydi çünkü.

 Yıllar geçti, en yüksek binaları biz yapıyoruz. Daha çok şehrimiz var. Duble yollarımız, kalabalık hava alanlarımız, “çılgın projelerimiz”…  Ama anlayış hâlâ aynı. Dünyaya misafir olma hâlinin verdiği bir rahatlık. Otelde de ayakkabılar perdeyle silinir ya, onun gibi bir şey. “Benden sonra tufan”. Hangi doktrin hangi inanç bunu değiştirecek?

Yıllar geçti değişen en önemli şey ‘teknolojiye uygun mükemmel arıza kaydı yapılması’. Buna ’ilerleme’ diyorsanız sizin olsun. İçinde insan olmayan ilerlemenin canı cehenneme..  


Melih Anık      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri