Genco Gülan ve “Kendi Portresi?”
Genco Gülan son sergisini Bebek Lucca’da açtı. Bana da
serginin kitapçığını gönderdi. Kitapçık vasıtasıyla sergi hakkında bir fikrim
oldu ama sergiyi bir de mekânı içinde görmek istedim ve Lucca’ya gittim. İyi de
etmişim.
Bebek Lucca kendimi ait hissettiğim bir mekân değil. Bilerek
en kalabalık bir saati seçtim ve yemek
kokularının zirve yaptığı, masalardan siparişlerin yoğun olduğu bir öğle vakti
mekâna girdim. Mekânın “asıl sahipleri” de benim niyetimi anlamış olacaklar ki
bana “dokunmadılar”, beni kendi halime bıraktılar. Ben masalarda oturan
insanların umursamaz, şaşkın, ilgisiz, küçümseyen bakışları arasında onların
arkasındaki duvarlardaki Genco Gülan’ın portrelerine uzun uzun baktım. Fotoğraflar
zaten bilgisayarımda var; orada uzun zaman geçirmemin asıl nedeni bir yandan
masaları dolduran insanları yan gözle izlemek bir yandan da eserlerin mekân içinde
anlattıklarını duyabilmekti.
Daha önce bir sergi salonunda, bir kitapçıda Genco Gülan’ın
eserlerini görmüştüm. Genco Gülan’ın sanatında resim, heykel, performans,
tiyatro, edebiyat var. Tüm bunlardan
süzülen bir karma, seyircisinin aklına farklı sorular getirir, onu farklı zamanlara
götürür. Genco Gülan, bence kolayca tarif
edemediğim ama hissettiğim “Post-modern”dir. Bireysel özgürlüğe tutkusu olduğunu
ve bunu çekincesiz bir şekilde ifade ettiğine inanırım. Eserlerinde parıldayan bir
zekâ görürüm. O bir mezar taşını ya da
bir deterjan kutusunu bir sanat eseri olarak sunar ve siz günlük hayatta
önemsiz gibi görünen nesneleri sanat eseri haline getirmenin ne kadar kolay
olduğunu hissedersiniz ancak denediğinizde yapamayacağınızı anlarsınız.
Ne yalan söyleyeyim bu sergideki Dali portresini daha önce ilk
gördüğümde bir yerlere oturtamamıştım. Lucca’daki sergide farklı karakterlere
girmiş değişik Genco Gülan'ları görünce, özellikle o mekân içinde her şey bir anda
anlaşılır oldu gözümde. Elbette her bir portre ufak eklerle kendi başına zekâ
dolu bir hikâyeyi anlatıyor ama bence sergi için mekân seçimi her şeyden çok
daha anlamlı. Yukarıda yazdım, Lucca kendimi ait hissettiğim bir mekân değil.
Genco Gülan “başkaları” olarak o mekânın içinde var oluyor. Bu o mekânın içinde
kendisi olmayanlara bir gönderme sanki. Ama gerçek bir yerlerden gözüküyor. Sergiyi gezen meselâ ben ve o masalarda oturanlar, herkes ama herkes “Kendi Portresi?”nin sonundaki soru işareti gibi kalıyor. Mekânın
görevlileri bile farklı görünüyor gözünüze ve inanıyorum ki onlar da farkılaştıklarını
anlamasalar da hissedecekler. Ayrıca , aç mideler doyurulurken bilinç altlarında
bir iz kaldığını düşünerek avunuyorum.
Bence bu yazımı okuyan herkes günün en kalabalık bir anında
o “portrelerin” yoldaşı, misafiri olarak Lucca’da olmalı ve bu deneyi yaşamalı.
Sergi 7 Kasım 2013’e kadar..
Melih Anık
Eline, kalemine sağlık üstat.
YanıtlaSil