Son Romanı “Size Pandispanya Yaptım”ı Mario Levi’den Dinledim
Beyoğlu’dan geçerek geldim Pera Palas’ın Orient Salonu’na.
Yanından geçtiğim binalar, yüzüne baktığım insanlar sanki onlarca filmden çıkıp
çıkıp önüme düşüyordu. Bir binanın içine girip, birinin peşine takılıp
kaybolabilirdim. Arkamdan gelen uğultulu
Beyoğlu’nun önü, Pera Palas’ın kapısındaki özel giysili görevli tarafından
kesildi. Ben âsude bir loşluğun içine girdim.
Salon doluydu. Saydım, salondaki dinleyiciler içinde üçüncü erkek bendim. Edebiyat, sanat ile ilgili her yerde kadınlar var en önde. İyi ki varlar. Edebiyat ve sanat kadınların omuzlarında duruyor.
Sıcak bir İstanbul öğleden sonrasında, Mario Levi’yi dinledim. Yeni kitabı “Size
Pandispanya Yaptım”dan yola çıktı, bizi edebiyat âleminin büyüleyici
derinliklerinde dolaştırdı.
Mario Levi , “Gerçek
anlamda 45 yıl önce başladım bu romana” dedi. Zira babaannesini yemek
yaparken seyredermiş küçükken. “Erkek adam yemek yapmaz” dermiş babaanne. “Onu seyretmek bir tiyatro oyunu seyretmek gibiydi
benim için” dedi Levi. Bu kitap o günlerde doğmuş; hikâye, içine girip saklanmış yani. Romanı kısa sürede, bir yılda yazmış ama fikri
10-12 yıl önce oluşmuş. Yemeklerin çağrıştırdığı hikâyeleri anlatmak istemiş. “Yemekler, yeniden inşa edilen toplumsal
hafızadır. Toplumun karakterleri yemeklerden ortaya çıkar.” dedi Mario
Levi, “Bir toplumun tarihini bir
coğrafyanın içinde düşünmek istedim.”
Bize İbni Haldun’un sözünü
hatırlattı: “Coğrafya kaderdir” Mario Levi’yi dinlerken aklıma, Yedikule doğumlu
Takuhi Tovmasyan Zaman, İlhan Eksen’ in “Çok Kültürlü İstanbul Mutfağı”
geldi. Türkiye’nin mutfağı ne kadar zengin! Yemeğin coğrafyayla ilişkisi var ve bizim zenginliğimizi
bizden daha iyi kim “oku”yabilir! Bence Levi aslında yemeğin birleştirici
yanından bahsediyor, anlaşılmamış, küllenmiş tariflere dokunarak yeni bir "yemeğin" tarifini veriyor. Okuduğu yemek kitaplarındaki tarifler eksik gelmiş Levi’ye.
Kitaptaki tüm tarifleri pişirmiş. Hepsi yapılabilir tariflermiş.
Son romanını yazmaya
başladığı tarihi, günü gününe hatırlıyor, 10 Temmuz 2012. Dublin’deymiş. O
büyük yazarların ülkesinde. Romanlarını, olmazsa olmazı dolmakalemle ve yeşil renkli
mürekkeple yazarmış. (Neruda’nın da umudun rengi olarak kabul ettiği yeşil
mürekkeple yazdığını okumuştum. Levi ‘ye sormadık yeşil mürekkebin sırrını.) 2013 Mart’ında yazımı bittiğinde kitap 550
sayfa imiş. “Roman bir eksiltme sanatıdır”
dedi Mario Levi. (Juan Rulfo'yu hatırladım: "Ucundan çok arkasıyla yazılır kalemin, yani ekleyerek değil silerek") Bazı kahramanlardan,
bazı durumlardan vazgeçmiş, romanı 336 sayfaya indirmiş. Kopan bağları yeniden
bağlamış romanın yapısını yeniden oluşturmuş. Şimdi elinde, o romandan kalan 150 sayfayla
yeni bir hikâyeye başlayacakmış. Levi, “Hikâye türüne dönüş yapıyorum. Hikâyeyi çok
önemsiyorum.” derken çok heyecanlı idi. (Siz siz olun onun yanında ”öykü”
demeyin, hoşlanmıyor.Bence haklı.) “Yazmazsam hesabını sorun “ diyerek
kendini de “bağladı”. Şimdi eldeki malzeme
ile nasıl sonlanacağını bilmediği yeni bir yolculuğa çıkacak. “Malzeme var ama yemek nasıl çıkacak,
bilmiyorum” Geçmişte yazdıklarına bakarsak bu öyle sıradan bir sürükleniş
olmayacak.
Mario Levi her yeni eserini yazmaya başladığında hiçbir zaman önceden bir plan kurgulamamış ama
tüm karakterleri iç çamaşırına kadar biliyormuş. Bazen bir karakter birkaç eserinde
görünmüş. “Metinlerarası yaptım Eşref Bey
üç kitabımda görünüyor meselâ” dedi.
“Size Pandispanya Yaptım”ın hikâyesi,
başladığı noktadan farklı bir
yöne gitmiş. “Her kahramanda benden bir
şey vardır. Bütün romanlar otobiyografiktir” dedi Levi. “Hayâl gücünün kendisi bile otobiyografiktir”
O çok iyi bildiği karakterlerle yeni yolculuğun kollarına
bırakacak kendini, yolun onu götüreceği
yere gidecek. Roman örgüsünde bir hikâye tasarlamış, 1001 Gece Masalları’nın
etkisini taşıyacakmış. Bu nedenle 1001 Gece Masalları’nı okumaya başlamış, 487.
geceye gelmiş. “Tam okuyan delirir
diyorlar, tümünü okumak deli işi“ diyor. (Tümünü okuyup delirmeyen
arkadaşları varmış.) “İstanbul Bir Masaldır’ın
tamamlayıcısı bir roman olacak ama illa sıralı okumak gerekmez” dedi. Bir
de sır verdi, okunması gereken ilk kitabı
İstanbul Bir Masaldır değilmiş.
Mario Levi “Romanın meselesi
var mı? Üslup sahibi mi? Bence bu iki husus çok önemlidir. Türk romanında iyi
yazarlar var elbet ama Türk romanı emekleme dönemindedir. Çok uzun bir yol var
önümüzde” deyince kendi düşüncelerimin doğrulanmasını buldum.
Mario Levi “En iyi
bildiğimi yazıyorum, İstanbul’u yazıyorum” dedi . Beyoğlu’dan geçerek gelmiştim
Pera Palas’ın Orient Salonu’na. Yanından geçtiğim binalar, yüzüne baktığım
insanlar sanki onlarca filmden çıkıp çıkıp önüme düşmüştü sanki. Bir binanın içine
girip ya da birinin peşine takılıp kaybolabilirdim. Ben kendimi Mario Levi’nin dünyasına
bıraktım.
Artık romanları ilk sayfasından başlayarak okumuyorum.
Arada bir yerden başlıyorum, üslup sararsa devam ediyorum, sarmazsa atlaya
zıplaya terk ediyorum kitabı. Eşim çok
kızıyor buna ve bana. Zira o baştan sona okurken ben çenemi tutamıyorum. Kitabı eşimin
yatağının başucundan sessizce aldım.
Şimdi Mario Levi’nin yeşil mürekkepli dolmakalemi ile imzaladığı kitap bana
bakıyor. Bu yazıyı yazdıktan sonra kitabı açacağım, okumaya başlayacağım. Gitgide yok olan İstanbul’u eserlerinde yemyeşil doğuran ve yaşatan bir
İstanbul âşığı ve bilge bir yazarın satırları arasında kaybolmayı hayâl
ediyorum. Siz buna “sığınma” deyin isterseniz.
Melih Anık
Not: "Sana Pandispanya Yaptım" - Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic.A.Ş.- Eylül 2013
Not: "Sana Pandispanya Yaptım" - Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic.A.Ş.- Eylül 2013
Yorumlar
Yorum Gönder