Yanlış mı Anladım, Hülya Karakaş?


Hülya Karakaş kendi blogunda bir yazı yazmış, “THEATER, THEATRE LE, TEATRO, TİYATRO...” (http://hulyakarakas.blogcu.com/theater-theatre-le-teatro-tiyatro/12733549)

Onun bu sezon bir oyun yönetmekte olduğunu bildiğimden herhalde İBBŞT’nın bu yönetimi altında oyun yönetmesini kınayanlar olmuş ki bu yazıyı yazmış diye geçirdim içimden. Bir tür savunma  yapmış yani.. Gerçekten de yazısının içinde bu dönemde  “Mesleğe asıl şimdi dört elle sarılmak lazım!...Kişisel direnişimi, daha çok ve iyi oyun yapmak için gayret ederek göstereceğim. Tiyatroma ancak böyle sahip çıkabileceğimi düşünüyorum” diyerek şimdi önemli olanın çalışmak(oyun sahnelemek) olduğunu vurgulamış.  Zaten yazısının sonunu şöyle bağlıyor: “Beni "çalışmıyor" diye yaftalayanlara inat işimi yapıyorum. Beni "bohem"likle suçlayanlara inat, toplumla daha çok bağ kuruyorum. Mesleğimi "lüzumsuz" görenlere inat, toplumda tiyatronun fark yaratması için gayret ediyorum.”

Bu ifadeleri insanî bir “refleks” olarak anlıyorum ama yazı içinden seçtiğim şu ifadeler,  İBBŞT’da oyuncu olsam benim için “in-yr-face” olurdu.

“Türkiye'nin tiyatrosu da tıpkı Türkiye gibi sorunlarına isim koymakta hep zorlanır.”

“…. bütün bunların aslında bir kimlik sorunu olduğu artık herkes tarafından dile getirilerek tartışılmaya başlandı. "KİMLİK PROBLEMİ, MODERN İNSANIN PROBLEMİDİR, OTANTİK HALKIN PROBLEMİ DEĞİLDİR." ”

 “….. sanatçılar, niçin bu hale geldik, bu sorunları neden yaşadık ve sorunu nasıl çözeriz sorularına hala cevap vermediler! Sorunlarını tartışmak şöyle dursun,bu soruları konuşmak için bile hala bir araya gelemediler. Birbirini anlamak, dinlemek yerine, oradan buradan duyduklarıyla, diğerini yargılama hastalığından hala kurtulamadılar.”

"Başımız her sıkıştığında, can havliyle, "sorun hepimizin" diyerek sarıldığımız, hatta, "susmayacağız" karşı duruşuyla yanımıza çektiğimiz seyirciyi, sorunun odak noktalarını açıklamak için, diğer yollarla ulaştığımız zaman da “bunlar bizim iç sorunlarımız,seyircinin bilmesine gerek yok." diyerek,tuhaf bir ruh haline bürünür,onları yok sayarız.”

“Ödenekli bir kurumda çalışmayı göze almış, o akti imzalamış bir tiyatrocu için kimliğini bugün tartışmak abesle iştigaldir!”

“…. biz de üzerimize yapıştırılmak istenilen yaftalardan kurtulalım! Bir sıfır noktası koyalım ve temiz bir sayfadan hayata yeniden başlayalım. Bir tiyatro kurumunun nasıl yönetilmesi gerektiğini, hiç hesap kitap yapmadan, hiçbir beklenti ummadan, taç ve taht beklemeksizin,samimiyetle dile getirelim. Çalışalım, strateji oluşturalım, birbirimizi dinleyelim. Çalışalım, strateji oluşturalım, birbirimizi dinleyelim. Kimliğimizi de böylece tanımlamış oluruz.”

“Birileri tiyatrocuları bu kimlikleri bölünme talebiyle kullandıkları için bölünürler ancak!”

“Ama, hala, ısrarla kendi hatalarını konuşmuyorlar. Kurum içerisinde ki mesleki deformasyon konusunda çıt yok! Çağın dayattığı onca yeniliğe karşın, hala, "kol kırılır yen içinde kalır!" eskisiyle yola devam etmek istiyorlar, Hala, ısrarla, tırnaklarına kadar duyguyla kafa tutuyorlar kara düzene!”

“Bu denli iç içe geçmiş bir topluluk çatışırsa, herkesin birbirini boğazlaması anlamına gelir ki, bu tam bir intihar olur.”

“Son dönemde sorun ana ekseninden kaydırılarak,"çalışmak mı çalışmamak mı?" kertesine gelmiştir zira!”

“Bir de meselesi çalışmak olmayan, zaten yıllardır da çalışmayan,"durumdan vazife çıkarmayı "şiar edinmiş, kendini koyduğu yeri sadece kendi beğenen, "doğru ve farklı projeler beklediğini..." söyleyerek bu dönemi de çalışmayarak savuşturmak isteyen, ama bunu protest bir tavırla süsleyip, hepimizi kandırdığını sanarak asıl kendini kandıran, "farklı"nın ne olduğunu asla tarif edemeyen,bugüne kadar "farklı" hiçbir şey yapmayanlar var ki,”

“"Karşı olduğunu" söylediği yöneticiyi allayıp pullayarak, oyalayıp avutarak, karşı görünmenin dayanılmaz hafifliğiyle gözümüzün önünden uçup gidecek farkında bile değiller!”

“Siyasi güç zaten içimizde! Yıllardır yönetim ve repertuar kurullarına girmiyor mu bu insanlar? Siyasi güç, bizim elimizden bütçemizi alarak,"katma bütçe" ye geçirdiği gün tiyatronun iktidarını ele geçirdi. Siyasi güç, bağımsız simgemiz olan M.Ertuğrul Tiyatrosu'nu yıkarak güçlendi.”

“Siyasi güç, içimizden birileriyle İstanbul gecelerinde dolaştığı için atağa kalktı, siyasi güç sahneye yöneticilerimizle el ele çıktığı için bu kadar mağrur...”

“Meslektaşlarınız mağdur olurken ses etmediniz, kadınlara karşı "ayrımcılık" uygulanırken görmezden geldiniz, birbirinizin oyunlarını yok saydınız, küçümsediniz, olağanüstü bir kuvvetle esip gürlediniz, çok dedikodu, az iş yaptınız, memurluğu bir tehdit gibi kullandınız”

Özetle Hülya Karakaş  “tiyatrocu” KİMLİĞİ çiziyor:

Sorununa isim koyamamış, kendini ispat etmekle meşgul,  geçmişte yaşananları anlamamış, çözüm üretememiş, bir araya gelemeyen, birbirleri ile hesaplaşan, "hesap kitapçı", “can havliyle” seyirciye sarılan, imzaladığı sözleşmenin farkında olmayan, kendini beğenmiş, bölücü, duygusal, meslektaşı ile çatışan, çalışmayarak ya da bahane üreterek  (sözde) direnen, görünüşte karşı olduğu yöneticiyle kol kola yürüyen, yağcı, oyalamacı, siyasi gücün eli, siyasilerle kucak kucağa, iki yüzlü, kadınlara ayrımcılığa göz yuman, birbirinin oyununu küçümseyen, dedikoducu, tembel, tehditkâr….

“Modern insan, otantik halk” ayrımına, "yaftalardan kurtulma"ya, "temiz sayfadan başlama"ya hiç girmeden soruyorum: Yanlış mı anladım?

Allah tiyatroyu, tiyatrocuyu, seyirciyi korusun! Amin.

Melih Anık

Not:
Şu ana kadar takip ettiğim kadarıyla tiyatrocular seslerini çıkarmadı. Hatta 1884 takipçisi olan Hülya Karakaş’ın yazısını da bir tek ben RT ettim.  Görmediler mi görmezden mi geliyorlar? Kendi yazacağım tiyatrocu kimliğine “umursamayan” ile mi başlasam! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Türk Tiyatrosu’nun Meseleleri