Bir Ergenlik Hikâyesi: ER-GEN-US CUMHURİYETİ (Dilek Erdem)


Dilek Erdem sağ olsun fikrime değer vermiş, kitabını imzalayıp göndermiş. Bir oturuşta okudum.

Dilek Erdem kim? Sosyal medyada arkadaşız. Birbirimizi sosyal medyadaki paylaşımlarımızla tanıyoruz. Dışarıdan bakanlar farklı dünyaların insanı olduğumuzu düşünür. Muhtemelen de öyle ama 'insan'lık dünyasında çok ortak yönümüz var.  Kitap seviyoruz, insan seviyoruz. 


Dilek Erdem kendini şöyle anlatmış kitabının başında:
'Kulluğun derdinde, ümmetliğin çilesinde bir dünya insanı olan Dilek Erdem, evvel zaman dışında bir vakitte doğdu. Bazı okullarda okudu. Bir takım vakıflarda gönüllü olarak çalıştı. Bir miktar çocuğun annesi oldu. Drama ve tiyatroyla ilgilendi. Film izlemeyi, müzik dinlemeyi ve kitapları çok sevdi.
İtibar dergisinde söyleşileri, Ayasofya, Butimar ve Şiar dergilerinde kitap tahlilleri ve öyküleri yayımlandı.
Çiçek yetiştirdi. Hayvanlardan ibret aldı. Ağaçlara hayran oldu. Yazmaya gönül verdi. Pişman değil.'

Bu öz geçmiş bile onun farkını ortaya koyuyor. Dilek Hanım kendini anlatırken  hiç bir tarih vermemiş. Rakam kullanmamış.  Okul, vakıf ismi vermemiş. Tevazu ile kendi dünyasında, maddiyattan uzak, kalbî bir insan olduğunu göstermiş.

Ergenus Cumhuriyeti  bu özelliklerin yansıdığı bir uzun hikâye; 16 yaşında bir gencin ağzından onun çevresini  ve yaşadıklarını anlatıyor.  Anlatım dili çok doğal ve akıcı. Bu samimiyet ile rahat bir misafirlik sizi bekliyor kitabın sayfaları arasında.  Kısa ve doğru  kurulmuş cümleler ile anlamayı ve takibi kolay bir hikâye üslubu oluşturulmuş. Tırnak içine alınmış bölüm başlıkları, ilgili bölüme sizi hazırlıyor.  Bir kaçı dışında bölümler '...... ne tuhaf!' ile bitiyor. Bu aslında ergenlik geçitinde olan bir çocuk-gencin hayata bakışının bir özeti sanki. Aydınlanma hayretle başlamaz mı! Her şey 'tuhaf' gelir insana. O çağ biraz 'tuhaf'tır. Çocuk-genç de bir tuhaftır, aklen ve bedenen. Benim kafamda da ergenlik ile 'tuhaflık' özdeşleşti birden.  '.... ne tuhaf' ile bitmeyen bölümleri bu nedenle eksik buldum.  Bu çağ geçişini bu başarıyla anlatabilmek iyi bir hafıza ve iyi bir gözlemin ürünü. 

Dilek Hanım'ın Cahit Zarifoğlu'nu, Sezai Karakoç'u, İsmet Özel'i  ve Necip Fazıl'ı beğendiğini sosyal medya paylaşımlarından biliyorum. Kitabın içinde baştan itibaren bu şairlere göndermeler var.  'Şiire göç var da kalan biz miyiz?!' bölümü kitabın geneli içinde farklı bir yerde duruyor. Farklı olduğu için bütün içinde 'tuhaf' kalıyor. Bu bölüm söz edilen  şairlerin şiirlerinden uzun alıntılara ayrılmış. Doğrusunu isterseniz 'tuhaflıklar' içindeki gencin ağzından bu bölüm, kitabın genel üslubu içinde  'yabancı' kalıyor.  Dilek Hanım kusura bakmasın bu bölümün,  film kareleri arasına sıkıştırılan gözün algılamadığı ama beynin yakaladığı kola fotoğrafının sizde susuzluk hissi yaratıp film ara verir vermez  sinema büfesinden kola aldırmasına benzer bir amaç güttüğü kanısına kapıldım. Bu bölüm bir tür eğitim amacı güdüyor olmalı. Ama çok 'gözüne gözüne'. Kitabın hikâye akışının da dışında geldi bana. Ayrıca da 'ergenus'lara göre oldukça 'ağır' bulduğum dizeler bunlar. Bu noktada kitabın kimler için yazıldığı konusunda tereddüte düştüm.  Kitabın hedef kitlesi kim? Ergenler mi yetişkinler mi? Amacına bakmadan o bölümün bütün içinde sivri kaldığını genel üsluba aykırı, fazla bilgiç fazla 'üstten'  bulduğumu söylemek zorundayım.

Kitapla ilgili zihnimde oluşan soru işareti de kitabın kahramanı Samet'in başına gelen tatsız, talihsiz olay ile ilgili. (Ayrıntı vermek istemem, okuyan öğrensin.) Bu olayın kitabın ergenlik ile bende yarattığı aydınlık, naif, samimi ve umut verici havanın içinde karamsar kaldığını düşünüyorum. Ayrıca kitabı okuyacak olan ergenler için de yanlış anaşılmaya yol açabilir olması ihtimalinden korktum.

Ergenus Cumhuriyeti, zaman zaman ana çizgisinden kaymasına rağmen  temiz, iyi niyetli duygularla iyi yazılmış samimi bulduğum bir hikâye. Toplumuzda muhafazakâr bir aile yaşamı içindeki bir ergeni, yaşam parçaları ile anlatmış. İçine kattığı şiirsel zenginlik bir kesimle sınırlanmasına neden olacak ki ben kitabın bu konuda daha kapsayıcı olmasını isterdim. Ergenlik çağında çocukları olan yetişkinlerin okumasını tavsiye ederim.   Bugün eşimle sahilde karşılaştığımız eşime laf atan ve bir anda anlattığı hikâyesinden muhafazakâr bir aileye mensup olduğunu anladığımız 15 yaşındaki İlayda'ya  kitabı okumasını önerdim bile.  Biz Keskinli İlayda ile çok iyi anlaştık. Bize açılması da ona verdiğimiz güvenden kaynaklanıyor sanırım.  Gençler ve çocuklar siyaset ötesi bizim için. Ben, Samet'i, Hasan'ı, Cihat'ı, Nedim'i ve Zeliha'yı fark gözetmeden aynı sıcaklıkla kucaklıyorum.

Melih Anık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Muhsin Ertuğrul ve de '.....çü'ler

Haldun Taner’in "Keşanlı Ali"si

Tiyatroda Eleştiri - Yazılarımdan Derleme