Zamâneler ve Tiyatronun Genç'leri
Bu yazımda
anlatacağım bazı yaşanmışlıklar ile ilgili düşüncelerimi sosyal medyada paylaştım. Bazısına
da doğrudan mesaj yazdım. Onlar kendilerini biliyor. Bu yazı onlarla ilgili
değil, onlardan yola çıkarak 21.yy Türkiye'sindeki gençlikle ilgili. Onlar
tiyatro câmiasından ama farketmiyor ben mühendislik alanında da onlar gibisine
rastladım. Kendi yakın çevremde de "senden futbolcu olmaz" dediğim
için üstüme yürüyüp beni güreşe davet eden de var. Bu "çağın
hastalığı".
Ben
babasına "siz" diyen nesilden geliyorum. Ama kızım benimle
"sen" diye konuşuyor. Ben babam "höt" dedi mi başımı öne
eğerdim benim kızım "höt" bilmiyor. Ben küçükken, babamın
şapkasını(subay) askıya asarlar "baban geldi" diye beni
korkuturlarmış. Babamın sevecen bir insan olduğunu şimdi daha çok anlıyorum.
Küçükken hayâl meyal hatırladığım bir tokatı var o kadar. Ama bana doğruyu
göstermek için saatlerce dil döktüğünü ben ikna olmazsam son sözü söylediğini
bilirim. "Olmaz"ın bir anlamı vardı. Hepsinde değil ama bazı
"olmaz"larda haklı çıktığını zaman içinde anladım. O benim için "ideal
baba".
İnsanın
aile çevresi başlı başına bir muamma iken hayat size başka çevrelerde başka
bulmacalar sunuyor.
Gençlere
belli bir anlayışla yaklaşmaya çalışıyorum. Galiba hata bende. Biri, meselâ evimdeki
kitap sayısı onun evindekilerin yüz misli olan bana, kitabın baskı numarası üzerine
uyarı yapmaya kalkıyor; kitabı "idrak edemezsem"(aynen böyle) ona
sorabileceğimi söylüyor; bir oyuna aldığım koltuğun onun dört sıra arkasında
olduğunu öğrenince "artık ensemi seyredersin" diyebiliyor. Ha bir de
açık alanda ismimi yazarak "orada mı?" diye yazarak
küstahlaşabiliyor. Bu genç, başkaları hakkında da benzer patavatsızlıklar
yapıyormuş. Gelip bana söylüyorlar. Ona yakın olduğumu düşünerek.
Bir diğeri
beni takip etmiyor ama bir arkadaşından bende olabileceğini duyduğu oyunun
metnini aramak için bana mesaj atıyor. Ben "bakayım" deyince
"tamam olur" diyor "zahmetler verdim size" diyeceğine.
Bir başka
olayı yeni yaşadım. Daha önce de benden oyun metni isteyen bir tiyatrocu adayı kızımız
ben "başkasından aldığım oyunları
verenlerin izni olmadan sana veremem sen asıl kaynaktan iste" dememin
üstünden iki haftadan az geçmiş olmasına rağmen yeni bir metin talebi ile
geldi. (Tiyatrocu gençlerin oyun tekstini benden istemeleri yerine asıl
yazardan, yönetmenden, topluluktan istemeleri daha yerinde bir davranış değil
midir? Onlardan istememeleri ya da bunu akıllarına getirmemiş olmaları garip
değil midir? Neyse.) Mesaj şöyle:
"Melih
abi ............... oyunu sende var mıdır acaba okuldaki ödevim için lazım.
Umarım varsa yollamana izin verirler
"

Bu mesajın
üstüne benim şu twitimi koymuş:
".........
'in .......... isimli oyununu okudum. Seyretmemiştim. ................ ile bir
bütün oluşturan oyun."
Ne mi var bu mesajda? Ne diyor bu
mesaj? (diye soranlar olur diye..)
"Sende
olduğunu biliyorum.(twitin yukarıda) Geçen sefer izinden falan bahsetmiştin sen
sor bakalım."(sen izin al)
Mesajdaki
"umarım varsa" ve "şükran" ifadeli emoji bu açıdan samimi
değil. Samimiyet olmadığı durumları kendime hakaret olarak algılarım. Ama
üzerinde durmadım. Mesajlaşmaya devam ettim.
Bunu yazan ne
yazdığının farkında mı? Farkında ise kötü. Bilerek beni iğneliyor. Bilmiyorsa
daha da kötü, zira gelecekte tiyatrocu olacak. Daha da tuhaf olan bana görev
veriyor izin almam için. Yahu sen bu âlemin içindesin. Oyun oynandı, oynayanlar
da senin yaşıtın oyuncular. Onlara sorsana. Sen tiyatrocusun yazara yazsana.
Olmadı metin pdf olarak 10 TL'ye satılıyor internette.
Ben "Oyunun yazarına bir mesaj yazıp sen
sorar mısın lütfen" diye mesaj yazdım.
Bu arada bu
bana bir şey çağrıştırdı ve şu twiti yazdım:
"Kendinizle ilgili bir konuda elinizden
geleni yaptığınıza emin olmadan bir başkasından yardım istemeyin. Buna
"kendi göbeğini kesmek" deniyor. Esas mesele ise çözümle ilgili TÜM
seçenekleri İYİCE düşünmek, tartmak ve seçebilmek için uzmanlaşacak şekilde kendinizi
eğitmektir." (Bu konu üzerine ayrıca düşünmeli ve yazmalı.)
O sırada bu
twiti görmüş mesajdan
"Ben
araştırırken sizin bu yazınızı gördüm ondan sordum ama attığınız tivite göre
kendi göbeğimi kesiyorum, bana söyleseniz ya bunu neyse teşekkür ederim, iyi
günler."
diye
yazdı. Oysa yüzüne söylemiştim kısa ifade ile: "Oyunun yazarına bir mesaj yazıp sen sorar mısın lütfen" Bu
benim anladığım terbiye kuralları içindeki ifadem, açıktan yazdığım twitle aynı
içerikte idi.
Anlatamamışım.Yazışma biraz daha sürdü. Muhatabım "bunu da yanlış anlamışsın" diyerek devam etti. Ben bugün hâlâ (kendimden
küçüklere bile) "anlatamadım"
derim.
"Tiyatroyu iş edinen genç kendisini doğru
ifade edebilmek üzerine çok kafa yormalı çok çalışmalı. Müşfik Hoca 'insan
olun' demiş ya o insanlığın içinde iyi ifade de dahil." diye bir
twit yazdım. Onu da görmüş.
"İnsan olma meselesine mi girdik şimdi? Ben
size haklısınız diyorum siz bana hakaret ediyorsunuz. Benim hocalarımda aynı
şeyi bize söylediler merak etmeyin ve ben, sizin beni tanımladığınız insan
olsam öğretmenlerimle bu ilişkiyi sağlayıp ilerleyemezdim. Bazen önyargılı
olmak gerekiyormuş sahi. Ben bana hakaret eden bir insanla tartışmak dahi
istemiyorum, hoşçakalın" demiş. Bu arada "Bazen önyargılı olmak gerekiyormuş sahi" ile iğnelemeye devam
ediyor. Ben de ona onun anlayacağı dille
"İste bu
utanmazlık.. Ayrıca haddini bilmemek. Daha yolun başındasın. Sana nasihat
ediyorum hakaret diye anlıyorsun. Her mesajın terbiye sınırlarını zorluyor.
Hayat öğretir. Güle güle.."
dedim ve "otobüs"ten indim. Kendi
yazdığının satır aralarını "okuyamayan" bu gence anlatamayacağımı
düşündüm.
Genellikle
bu tür gençlere "fil ile maymun" hikayesini okumalarını öneririm. Bulup
okurlar mı bilmem.
Zamâne
haddini bilmiyor. Bunun zararı önce kendisine sonra da topluma olacak.
Melih Anık
Not:
Verdiğim örnekler gibi olmayanlar üstüne alınmasın. İyi örnek olarak yaşamaya
devam etsin. Ben o gençlerden bazılarını tanıyorum.
Kaleminiz yine sosyal bir yaraya dokunmuş. Düşünceleriniz, beynimin rahminde sanki hazırdı da, bir ebe bekliyordu... bu yazınızla geldi. Benim kuşağımdan, hatta bir üst nesilden başlayan eksiklikler bunlar. Çocuklarımızı büyütmek için büyütüyoruz; bu tam da kanser hücresi ideolojisi...Büyütürken yaşlarıyla orantılı sorumluluk veriyor muyuz? İnsanlarla iletişimlerini pekiştirecek kaynakları sağlıyor muyuz? Anne babasının elinde, önünde makina gören çocuklar, insanlarla değil, makinalarla iletişimi öğreniyor. Her yerde gazoz, bisküvi veren otomatlar...Önünde bilgisayar, bir tıkla ödevlerini tamamlıyor. Sizi de tıklayıp, araştırma kaynağı yerine ikame ediyor. Bilgisayarda "tamam" tuşuna bastığı gibi, size de " tamam, olur" diyor. Makinayla kurduğu monoloğu size uyarlıyor; diyalog nedir, bilmiyor. Ve hazır bilginin verdiği ataletle, miskinleşmiş genç bir ordu türüyor.
YanıtlaSilÇoğu, kitabı bilmiyor. Günlük 200 sözcükle yaşamını sürdürüyor. Kelime dağarcığı kısır. Kullandığı sözcüğün anlam ve vurgusunu da kestiremiyor. Kahramanları ise belli; zamanı, eşyayı, insanı acımasızca tüketen, kötü dil kullanan, hazırcı, her kişiye ve duruma muhalif olmayı statü edinmiş büyükleri...Koşut biçimde dil ve anlayış da hoyratlaşıyor tabii. At sahibine göre kişniyor. Bir yerlere varmak için, önce kendilerine uğramaları gerektiğini unutup sizin kapınızı çaldıklarında, özlerini ifade edemiyorlar.
Yanısıra; tüm bu olumsuzluklardan kendisini sıyırmış, yetiştirmiş, akıllı, çalışkan, söz ve eylemlerine özdenetim uygulayabilen gençler de görüyorum. Yarınlarımızın kilit taşları onlar. Umutluyum; geleceğimiz onlarda...
Okudum... Düşündüm... Yazıda alın teri, el nasırı, göz nûru var...
YanıtlaSil