Seyretmek ve İzlemek
"Seyretmek" ile "izlemek"in aynı anlamda kullanılması çok yaygın. Sanki
"izlemek" "seyretmek"in yeni Türkçesi. Ben yazılarımda ve
konuşurken çok dikkat ediyorum. Zira
bence iki kelimenin ifade ettiği şey farklı.
Sevdiğim bir oyuncu twitime cevap olarak şöyle yazmış:
"Devlet Senfoni Erzurum'a gitmiş. Erzurumlular
böyle işkence görmedik demişler. Yıllardır böyle anlatılır, doğru mu bilmem."
Şehnaz Çakıralp çok zarif bir kadındır. Benim dikkatimi zarifane bir şekilde çekmiş. Her şeyden önce
bu olay gerçek midir değil midir bilmiyorum. Ayrıca Erzurum mudur Bayburt mudur
Gümüşhane midir ondan da emin değilim. Ama Şehnaz Hanım'ın vurgulamak istediği
şey önemli. "Bazı seyirciler Senfoni konserini (sanatı) işkence olarak
görebilir. Onlara bakarak mı değerine karar vereceğiz?" demek istiyor(bence).
Mükemmel bir saptama. Önemli bir hususa parmak basmış. Bizde seyirci neresini
beğendiğini anlamadığım oyunların konserlerin sonunda heyecanla ayağa kalkıyor
ve çılgınca alkışlıyor. Bazen de alkışlaması, reklâmını yapması gereken zaman
ve yerlerde de sus pus. Sanatı değerlendirmek için böylesine dalgalı bir
seyircinin değerlendirmesine mi kulak vermemiz gerekiyor? Onun için eleştiri kurumu var. Her ne kadar
bizde eleştiri, kurum olarak yerleşmemişse de düşünen, gören, bilen düşünceler olmadan sanatın ilerlemesi mümkün
değil. Eleştiri standart belirleyecek, "ahbap,arkadaş, dost işi"
olmayacak. Kimse kişisel olarak almayacak, yergiyi düşmanlık olarak algılamayacak.
Övülürken överken de abartmayacak. Eleştirinin
olmadığını "dağıtılan" ödüllerden görüyoruz. Ödül de bir
"eleştiri" zaten. Eleştiri içinse daha çok yolumuz var. Mâlum eleştiri özgürlük meselesi.
Nerelere geldik! Şehnaz Hanım'ın yazdığını ilk okuduğumda
aklıma bunlar gelmişti. Bir daha okuyup üzerinde düşünmeye başlayınca Şehnaz
Hanım'ın benim twitimdeki "izleyici"yi "seyirci" olarak almış
diye anladım. Oysa benim için ikisi farklı. Her "izleyici" seyirci
olabilir ama her seyirci "izleyici" değildir, olmayabilir. "İzlemek"
mâlum "takip etmek"ten geliyor, izi kovalamak yâni. Daha önce yapılanları
bilmek "izleme"nin bir gereği. Şehnaz Hanım'ın bahsettiği
"Erzurumlular" klâsik müzik ile hiç bir ilgisi olmayan belki de ilk
kez bir konserde bulunan yâni "izlemeyen"
seyirciler. Onların klâsik müziği "işkence" olarak nitelendirmeleri
bir "değerlendirme" değil, kişisel bir ruh durumunun dışa vurumu.
Değer biçmek için iyi bir izleyici olmak gerekir her şeyden önce. Hangi sanat
dalı olursa olsun "takip etmeden"(izlemeden) seyirci olmak mümkün ama
"değerlendirmek" mümkün değil. Demokrasilerde seçmen arasında hiç bir
fark olmadan herkesin oyu eşit ama sanatta bu böyle değil.
Sanatın
gelişmesi için izleyen seyirciyi çoğaltmak gerekiyor. Bu da nicelikten daha
ziyade nitelik sorunu. Her şeyin "büyüğüne" aklını takmış halkın
nitelik ile ilgilenmesinin temelinde
eğitim yatıyor ki bizim en büyük meselemiz de bu zaten. Temelleri sanat
üzerinde yükselen demokrasi için daha çok yolumuz var.
Sanatın değeri izleyicisi üzerinde yarattığı etki ile ortaya çıkar. Olmaza, körler sağırlar birbirlerini ağırlar.
Melih Anık
Yorumlar
Yorum Gönder