19.İstanbul Tiyatro Festivali(2014) Hakkında Düşüncelerim
Uzun yıllar “Uluslararası” olan tiyatro festivali artık “İstanbul”
ismiyle anılıyor. Aslında bu geçiş iki yıl önceki festival ile başladı(sinyalleri
verdi). Festivali başlangıcından bu yana İKSV tertiplediği için bu yıl yapılan
öncekilerin devamı ve onun için “ondokuzuncusu”. Ama İKSV’nin festivalin ismindeki “uluslararası
” takısını kaldırması kafamı meşgul ediyor. Bir an için İKSV tüm festivaller
için İstanbul’u bir marka olarak kullanmaya karar verdi diye düşündüm ama İKSV,
müzik ve film festivalleri için “uluslararası
” ismini muhafaza ediyor. O zaman da ben yeni ismin nedenlerini düşünmeye
başladım.
“İstanbul” adıyla düzenlenen tiyatro festivali bu mu
olmalıydı sorusunun cevabını aramak için bu yılın programına bakıyorum.
Festival 9 Mayıs’ta başlıyor 5 Haziran’da sona eriyor. 41
oyun 13 mekânda (9 Avrupa 4 Anadolu yakası) 82 gösteri ile sunulacak. Her oyun iki kez
sunulacak demek ki. Festivalin ana mekânı
Muhsin Ertuğrul Sahnesi. Bu yıl hizmete açılan Moda Sahnesi’nin daha popüler
oyunlara ev sahipliği yapacağını örneğin Polonya’dan gelen oyunlar için ana
mekân olacağını düşünmüştüm. Demek ki festival komitesinin kendine göre nedenleri
var.
Programda üç Polonya bir İngiliz, bir Alman grup var ve altı
oyun sunulacak. Tüm oyunların seyircimiz
için değişik geleceğini söyleyebilirim. İngiliz topluluk daha önce de festivale gelmişti. Tümü
erkeklerden oluşan Propeller Theatre Co. o zaman seyircinin ilgisini çekmemişti.
İki Shakespeare oyun sunacaklar. Bir Yaz Gecesi Rüyası(2009) ve Yanlışlıklar
Komedyası(2011). Topluluk bu oyunları
uzunca bir süredir oynuyor. Ben topluluğu Boston’da seyretmiştim(III.Richard).
Beğendiğim bir topluluk. Amerika’da 25 dolara seyrettiğimi hatırlıyorum. Türkiye’de
bilet fiyatları 180-150 ve 90TL (öğrenci 35TL) Polonya tiyatrosunu temsil eden
oyunlar Ne Yaptıysak Nafile ve Nosferatu. Bu oyunların yerine bu yıl katıldığım
festivalde seyrettiğim Polonya oyunlarını tercih ederdim ama sanırım koşullar
bu tercihi zorladı. Wroclaw’da 15Euro’ya seyrettiğim oyunları hatırladığımda
bu oyunlar için 150-120-90 TL verir miyim emin değilim. Festivalin yabancıları
arasında beni en çok çeken Schaubühne’nin Bir Halk Düşmanı isimli oyunu. Bu
biraz duyduklarımdan biraz da seyrettiğim videodan kaynaklanıyor. Ama daha
önce bir başka Alman topluluğundan seyrettiğim Kafka’da yaşadığım hayâl
kırıklığından dolayı endişeliyim. Baltik Dans Tiyatrosu’nun Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı eminim ki dans severler
görmek isteyecektir. “Klasik bale,
ritmik jimnastik ve sokak dansına kadar farklı alanlardan gelen dansçıların
toplanmış olması” beni düşündürüyor.
Emre Koyuncuoğlu’nun Polonyalılarla
ortak(Opole Theatre) çalışması Proust- Pamuk-
Bellek isimli bir gösteri doğrusu beni hiç çekmiyor. Nedeni ise oyunun çıkış
noktasının Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi olması. Romanını samimi bulmadım
oyununu nasıl seyredeyim. Pamuk’un Proust ile aynı kefede olması ise bence Proust
için talihsizlik.
Ben ödenekli tiyatro oyunlarını festivalde pas geçmeyi düşünüyorum. İDT
gelecek sezonda kalır mı sorusu bir riski gösteriyor ama diğerlerini herhalde
sezon içinde 15TL’ye seyredebilirim. O
nedenle bu oyunlara festivalde 35 TL
vermeyi düşünmüyorum. Kaldı ki iki yıl önceki “festivallik” Macbeth rejisini
hatırladığımda Mehmet Birkiye’nin yöneteceği Romeo Juliet’e (Bakırköy Şehir
Tiyatrosu); bu yıl her yerde olması nedeniyle Engin Alkan’ın yöneteceği Çürük Temel’e(İBBŞT); Ankara DT’da
seyrettiğim Orkestra’yı hatırladığımda Emel Mesçi’nin yönettiği Hamlet Makinası’na
mesafeli duruyorum. Eskişehir Belediye
Tiyatrosu da repertuarındaki bir oyunu getiriyor. Bu oyunu Eskişehir’de
seyretmeyi tercih ederim.
Kürtçeoynanacak Tiyatro Avesta’nın “Actor”(neden?) ile Diyarbakır Şehir Tiyatrosu’nun Yaşar Ne Yaşar
Ne Yaşamaz’ın Kürt tiyatrosu örnekleri olduğundan kuşkuluyum. Bence Kürtçe
tiyatro olsun diye seçmişler gibime geliyor. Belki de metinlerinden emin
oldukları oyunlar olmaları nedeniyle seçtiler.
Festival
programındaki “İKSV ile ortak yapımlara”, “kolektif”lere, “performans”lara, “okuma
tiyatrosuna” ve “Yeni Dalga” oyunlara tereddütle yaklaşıyorum. Bu kişisel bir
tercih, sevenlere engel olmayayım.
Yönetmeninden (Popovski Tehlikeli ilişkileri’i yönetmişti)
dolayı Hayâl Perdesi’nin İmparatorluk Kuranlar; Ahmet Levendoğlu’na duyduğum
saygı nedeniyle ve yazarını(Jez
Butterworth, Oyun Atölyesi’nin Nehir isimli oyununun yazarı) beğendiğim için
Her Yıl Kuşlar Gelir; Bi Tiyatro L’àlarme-À-L’œil, Paris ortak
yapımı Kırmızı Siyah ve Cahil ilgimi çeken oyunlar.
Geri kalanlar ise festivalde kaçırsam da sezon içinde yakalarım
anlayışı ile festival listeme almadığım oyunlar.
Festivalin yan etkinliklerinde söyleşiler, atölyeler var. Meraklısı ve ihtiyacı olan bulur. Ben oyunları sahnelenen yönetmenler ve onur ödülleri verilen kişilerle söyleşiler yapılmasını arzu ederdim.
Festival 2010 yılına kadar “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” vermiş.
2012’den bu yana “Onur Ödülleri”
veriliyor. Bunu da anlamış değilim. Ülkemizde “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”ne lâyık
usta kalmadı mı? Ben size isim vereyim: Nejat Uygur. Festivalin Nejat Uygur'a ihtiyacı var, Nejat Uygur'un değil.
İKSV’nin tiyatro festivallerinde eleştirdiğim en önemli
husus her tiyatro festivalin “kalıcı”(KALICI) bir şey bırakmamasıdır. Ne kitap
ne mekân ne yeni yazar, kişi, piyes, heykel..… Ayrıca bu kadar ÇOK oyuna ve süreye de karşı olduğumu belirtmek
isterim. Sanki herkese bir “maşallah” takma merakı var. Festival süresinin kısaltılması(en
çok 15 gün) ve karakteristiği olan bir festival yaratılması amaç olmalıdır. Bugünkü durumun sürdürülemez olduğunu; hele bu
bilet fiyatları ile herkes için yük olacağını düşünüyorum. Eminim ki herkes
ince eleyip sık dokuyacaktır.
Özet olarak 19.İstanbul Tiyatro Festivali programı bana bir strateji
göstermedi. Programa baktığımda uluslararası seyirciyi İstanbul’a çekecek hiçbir
oyun görmedim. Örneğin neden Türkiye’nin Doğu’sundan tiyatro yok? (Mesela İran’dan?)
Her şey bir tekrardan ibaret ve özgün değil. Belki de İKSV bunun farkında ve bu
nedenle isminden “uluslararası”nı kaldırmış. Zira festivalleri uluslararası yapan uluslararası alandaki iddiası ve dünyadan çektiği seyirci
sayısıdır. Ondokuzuncusunu idrak eden İstanbul Tiyatro Festivali bu gidişle hiçbir
zaman uluslararası olamayacak. Bu anlayışla festivalin İstanbul adını da
taşıyamayacağını düşünüyorum.
Melih Anık
Not: Bu yazıya ekler yapabilirim.
Programı yapanların tüm oyunların seyredilmesine yönelik bir kaygısı yok. Oysa ki festivaller tüm oyunların çakışmadan seyredilebileceği bir program yapar.
Ek: Polonyalı yönetmen Grzegorz Jarzyna ile bir söyleşi yapılacakmış.
Programı yapanların tüm oyunların seyredilmesine yönelik bir kaygısı yok. Oysa ki festivaller tüm oyunların çakışmadan seyredilebileceği bir program yapar.
Ek: Polonyalı yönetmen Grzegorz Jarzyna ile bir söyleşi yapılacakmış.
Yorumlar
Yorum Gönder